Aşağı yukarı 2 yıl devam eden, 365 askeri personelin yargılandığı dava sona erdi ve sonuç açıklandı. Yargılama sonunda 1. Ordu eski Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, Hava Kuvvetleri eski Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına ile Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Oramiral Özden Örnek 20’şer yıl mahkumiyet cezası aldılar. 78 kişiye 18 yıl, 218 kişiye 16 yıl, 1 kişiye 15 yıl, 28 kişiye 13 yıl 4 ay ceza verildi, 36 tutuklu beraat etti. Verilen bu cezalar hakkında bilhassa TV kanallarında leh ve aleyhinde olmak üzere çeşitli eleştiriler yapılıyor. Ben, bu kararlar hakkında fikir beyan etmekten kaçınıyorum. Çünkü, böylesine cihan şümul bir dava hakkında herhangi bir fikir beyan edebilmek için kendimi yetkili göremiyorum. 27 Mayıs 1960 ihtilalını yaşadım. Milli Birlik Komitesi’nin general ve subaylardan oluşan 5 bin 500 personelini bir gecede emekliye sevk ediverdi. Ondan sonra her ihtilal veya muhtıra sonunda yine binlerce general ve subay emekliye sevk edildi. Bu mahkeme tarafından mahkum edilen general ve subayların ordudan ilişiklerinin kesilmesi ile TSK’da düşünüldüğü gibi bir sorunun yaşanacağını umanlar mutlaka hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Çünkü ordumuz bu gibi durumlara şerbetlidir ve ona göre önlemini alacaktır. Bu kısa hatırlatmadan sonra, şu hususu belirtmek istiyorum. TSK’mız 1960 yılından itibaren, politikanın içine girmiş, bir Başbakan ile iki bakanı asmış, hükümetleri düşürmüş, yeni hükümetler kurmuştur. Böylece, politikaya bulaşmıştır. Her fırsatta, Atatürk’ün askeri olmakla gurur duyan ordu mensubu general ve subayların, Atatürk’ün, askerin politikanın içine girmesini istemediğini, daha yüzbaşı iken askerin politikadan kaçınması için mücadele ettiğini bilmemeleri mümkün değildir. Atatürk, balkan savaşındaki yenilgimizin, ordunun politikanın içine girmesinin amil olduğunu görmüş hatta yaşamıştır. İstiklal harbi süresince, ordu ve kolordu komutanları, aynı zaman da mebus idiler. Savaş sonunda ise, siyasette kalmak isteyenlerin ordudan ilişiğini kesmiştir. Balyoz davasının bildiğim kadar konusu, hükümeti devirmek için teşebbüse geçilmesi idi. Yani, politikanın içine girilmek isteniyordu. Ordu, politikanın içine girmekle seçimle gelen hükümetleri etkisi altına alarak her işte birinci derecede hak ve söz sahibi bulunuyordu. Balyoz davasını yürüten mahkeme de bu düşüncelerle kararını vermiş ve yüzlerce general ve subay hakkında mahkumiyet kararını vermiştir. Burada bir noktaya dikkatinizi çekeceğim. Böylesine, askerlerin bulunduğu bir davayı şimdiye kadar askeri mahkemeler görmekte idi. Bu kararla ilk defa sivil hakimlerden oluşan bir mahkemede askerler yargılanmıştır. Bu sivil mahkeme ile Türkiye’de artık ihtilalların ve muhtıraların önü kesilmiş oluyor. Gerçekten bu duruma Türk milleti adına, Türk adaleti adına, demokrasi adına sevinmemiz, gurur duymamız gerekmez mi? Yargıçlar, yasaların çizdiği çerçevelere bağlı kalarak karar verirler. Ancak, her yargıç cezaları verirken “vicdani kanaatim” diyerek cezada indirim yapabilir. Fakat, bu indirimde, yargılanan kişilerin, mahkeme safahatı içindeki iyi hallerine ve yargıya gösterdikleri saygılı durumuna bakılır. Ama, yargılanan bu kişilerin, eş ve yakınlarının hatta avukatlarının, dahası İstanbul Barosu’nun mahkemeyi ve yargıçları her fırsatta tahkir etmelerinin, cezalarda herhangi bir indirime gidilmemesinde etkili olduğunu başkan açıklamıştır.Teşebbüs halindeki bu hareket için verilen cezaların yüksek olduğu iddiası için yine basınımızda görüşler ileri sürülüyor. Bu karar henüz kesinleşmiş bir karar değildir. Önünde Yargıtay süreci vardır. Yargıtay’ın vereceği karardan sonra kesinleşeceği tabiidir. Bu safhada Yargıtay’a karşı daha ılımlı ve daha düzeyli harekette bulunulursa umulur ki, bu iyi davranışlar verilecek kararda iyi hal olarak kabul görür. Mahkemelere karşı, düzeysiz, kaba ve hırçın davranışlarda bulunulmaması için herkesin dikkatli olması gerekmektedir. Mahkemelere her zaman işimiz düşer ve düşmesi de kaçınılmazdır.