Balıkçılar Kahvesi yine kimseye yar olmayacak

ALANYA Balıkçı Barınağı ve dolayısıyla eski Balıkçılar Kahvesi'nin olduğu küçük alan üzerinde yasal hakları olduğunu savunan, üstüne bir de Alanya Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketi (ALİDAŞ) ile girdikleri hukuk savaşından...

ALANYA Balıkçı Barınağı ve dolayısıyla eski Balıkçılar Kahvesi’nin olduğu küçük alan üzerinde yasal hakları olduğunu savunan, üstüne bir de Alanya Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketi (ALİDAŞ) ile girdikleri hukuk savaşından galip çıktıktan sonra sevinç naraları atan balıkçı esnafı bence önümüzdeki süreçte yine hüsrana uğrayacak.
Nedenine az sonra değineceğim.
Önce kısa bir saptama.
Alanya’nın en güzel bölgesi olan İskele’nin adeta markası haline gelmiş Balıkçılar Kahvesi’nin, hem ALİDAŞ hem de balıkçı esnafınca kısır bir çekişmeye kurban edildiğini düşünüyorum.
Geçmişte Balıkçılar Kahvesi’ne gitmiş, orada çok cüzi rakamlara çayını kahvesini içmiş, misafirini ağırlamış, kısacası, bir zamanlar Alanya’nın en gözde mekanı olan bu işletmeyi ziyaret etmiş olanlar iyi bilir.
Mahkemelik olan alan, masa sandalyelerin konulduğu ve “tahta sundurma” adı verilen, hem Hazine’ye hem de Balıkçı Barınağı içerisinde olduğu için balıkçı esnafına ait çok küçük bir alandan ibaret.
Yandaki fotoğrafta görülen alandan söz ediyorum.
Küçücük bir alan olarak gözükebilir ama asıl para eden, müşteri çeken yer de işte tam orası.
ALİDAŞ’ın, Balıkçılar Kahvesi’ni yaklaşık 15 yıldır işleten Tevfik Aşlama ile Yusuf Mut’tan; mutfak olarak kullandıkları dükkanın kirasının yanı sıra Hazine’ye ait “tahta sundurma” alanından doğan ecrimisil parasını da talep etmesiyle başlayan ve ne yazık ki bugünlere gelen tartışmalar önceki gün son buldu.
Bölge İdare Mahkemesi, “tahta sundurma” alanının kendilerine ait olduğunu savunarak dava açan balıkçı esnafını haklı buldu ve bahse konu alanın onlara ait olduğuna hükmetti.
Balıkçı esnafı şimdi sevinç naraları atıyor ama bence büyük bir yanılgı içerisindeler.
Çünkü…
Bana gelen bilgilere göre, hak iddia ettikleri o küçücük tahta sundurma alanını balıkçı esnafı da başkalarına kiralayamayacak, rantabl bir şekilde kullanamayacak.
Hadi diyelim ki bir formül bulup, o alanı eskiden olduğu gibi çay bahçesi/kafeterya benzeri bir işletmeye kiraya vermek istediler.
Ancak ortada, mutfak olarak kullanabilecekleri kapalı bir alan olmadığı için belediyeden ruhsat alamayacakları gerçeği var.
Kapalı mekan olarak ALİDAŞ’ın tasarrufunda olan dükkanların da (bu çekişme sonrası) ALİDAŞ tarafından balıkçı esnafına kiraya verileceğini düşünmek bence büyük bir iyimserlik olur.
Dolayısıyla o bölge bugün olduğu gibi önümüzdeki süreçte de yine kaderine terk edilecek.
Peki, Alanya Belediye Başkanı Hasan Sipahioğlu’nun her fırsatta “Alanya’nın misafir odası, şahnı şirini” dediği İskele’nin bu en güzel mekanının akıbeti böyle mi olmalıydı.
Bana soracak olursanız, son günlerde otobüsçü esnafına çeki düzen vermekle meşgul olan Başkan Sipahioğlu, daha olaylar patlak verdiği ilk günlerde harekete geçmeli, hem bir dönem yakın arkadaş olduğu ALİDAŞ’ın başkanı Kerim Taç veya başkan yardımcısı Müfit Kaptanoğlu’nu hem de balıkçı esnafını özel bir mekanda buluşturmalı, orta yolun bulunmasını sağlamalıydı.
Ama nedense, Sipahioğlu bu konuda (en azından kamuoyuna yansıdığı şekliyle) bir girişimde bulunmadı, ağabeylik yapmadı/yapamadı.
Eğer bu önerimin ya da temennimin ardından Sipahioğlu, “ALİDAŞ ticari bir kuruluş, benim müdahalem söz konusu olamaz” derse, benim de yanıtım, “Kentin sahibi, yöneticisi, yeddi emini olarak bence bu konuda otoritenizi konuşturabilirdiniz” olur.
Veya şunu da diyebilirim: “Otobüs işletmecileri ticari bir iş yapmıyor mu? Onlara müdahil olurken, sırf Alanya’nın güzelliğine gölge düşmemesi adına buraya da el atamaz mıydınız?”
Özetleyecek olursak…
Bir zamanlar, Tevfik Aşlama ve Yusuf Mut’un işletmecilik anlayışı ve tutumları sayesinde, genç kızların dahi gece yarılarına dek hiçbir rahatsızlık duymadan oturabildiği, en zengin ile en garibanın yan yana masalarda çayını kahvesini yudumlayabildiği Balıkçılar Kahvesi ne yazık ki tarih oldu.
Hem de basit bir kısır çekişme yüzünden.
Geçmiş olsun.

Çavuşoğlu’nun ustalık
dönemini beğeniyorum

ADALET ve Kalkınma Partisi (AK Parti) kurulurken, “Genel başkanı olacağı söylenen Tayyip Erdoğan cezaevinden yeni çıktı, bu parti ilk seçimde boyunun ölçüsünü görür” diyenlerin aksine, partinin bir ucundan tutarak hem kurucular kurulu üyesi hem de milletvekili olan Mevlüt Çavuşoğlu, siyaset vizyonu açısından zaman içerisinde büyük mesafe kat etti. Seçildiği ilk günlerde heyecanı her saniye yüzünden okunan Çavuşoğlu, “çıraklık” döneminde oldukça agresif bir profil sergilemekle eleştirildi. Kulağına gittiğine adım gibi emin olduğum bu ve benzer yapıcı eleştirilerin ardından 2007 Genel Seçimleri ile beraber “kalfalık” dönemi başladı. Siyasi kulislerde agresifliğinin bir parça azaldığı söyleniyordu ama zaman zaman bu yönünü çeşitli kesimlerde açıkça gösterdiği yönünde dedikodular da yapılmıyor değildi.
Milletvekilliğinin ikinci döneminde, Başbakan Erdoğan’ın tabiriyle “kalfalık” sürecinde siyaset arenasında daha da pişti, özellikle Avrupalı parlamenterler üzerinde kurduğu olumlu etki ve sıcak ilişkinin de yardımıyla Türkiye’deki hiçbir siyasetçinin bugüne dek erişemediği, belki de hiç erişemeyeceği bir mertebeye, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanlığı görevine seçildi.
Bu süreçte, Alanya’daki siyasi ağırlığını (daha önce hiç olmadığı kadar) yavaş yavaş hissettirmeye başladı.
Örneğin, büyük bir özveri göstererek, çoğu zaman yoğun Avrupa mesaisinden feragat ederek, kentin güzide spor kulübü Alanyaspor’un krizden kurtulabilmesi adına pek çok olumlu girişimde bulundu, pek çok kesimi bir araya getirerek arama konferanslarının da mihmandarlığını üstlendi.
Örneğin, tıpkı AKPM Başkanlığı’na giden yolda Avrupalı parlamenterlere yaptığı gibi, Alanya’daki, başta ilçe teşkilatı ve AKP’li Belediye Meclisi üyeleri olmak üzere pek çok kesimle “bozuk” olduğu ifade edilen ilişkilerini “tamir” etme çabasına girişti, başarılı da oldu.
Yazının başlığında da dediğim gibi…
Bu ve benzer nedenlerle…
Çavuşoğlu’nun “ustalık” dönemini beğeniyorum.


Yeni başlayanlar
için: ‘Sipahioğlu’

SEÇİLDİĞİ ilk gün; günümüzde pek çok başarılı gibi gözüken siyasetçinin bile deneyip beceremediği “herkese en uzak”, “herkese en yakın” stratejisini uygulamaya koydu ve uzun vadede başarılı oldu.
Bu yönüyle, kendisine 1999 yerel seçimleri sürecinde inanılmaz destekler verip belli beklentiler içerisine giren kesimlerden olağanüstü sert eleştiriler aldı.
“O kadar destekledik, şimdi azıcık illegal olan taleplerimizi yerine getirmiyor” diyenlerin hepsine kulaklarını tıkadı, duymazdan geldi, işine baktı.
“Zaman içerisinde haklı olduğu ortaya çıktı mı?” diye soranların ortak yanıtı, “Evet, en doğrusunu yaptı” oldu.
Siyasi yaşamı boyunca hep en önde, hep grup lideri olan bir profil sergiledi.
İsimleri kendisiyle anılan ve “yakın arkadaşı” kategorisinde gösterilen kişilerle zamanı gelince “uzaya fırlatılan roketten ayrılması zaruri olan kapsül” misali, yollarını ayırmasını bildi.
Bu yüzden, yerel siyaset argümanına “tek adam” tabirini enjekte eden ve her zaman isminden en çok söz ettiren yerel siyasetçilerin başını çekti.