Bakmak ve görmek...

17 Nisan 2019 tarihli yazımızda; 'Hiç ders almıyor, hiç akıllanmıyoruz. ‘Dünyaya açılan pencereyiz' diye şişindiğimiz Alanya'yı hâlâ 50 yıl öncesinin mantığı ve görgüsüyle yönetiyoruz. Plan, program, görgü...

17 Nisan 2019 tarihli yazımızda;

H

iç ders almıyor, hiç akıllanmıyoruz.

‘Dünyaya açılan pencereyiz’ diye şişindiğimiz Alanya’yı hâlâ 50 yıl öncesinin mantığı ve görgüsüyle yönetiyoruz.

Plan, program, görgü hak getire.

Şöyle geriye doğru dönüp bir bakıyorum da; Alanya’yı yönetmeye talip olup, o seçkin orunları (makam) işgal edenler; hâlâ “saldım çayıra Mevla’m kayıra” mantığıyla Alanya’yı yönetmeye çalışıyorlar.

Sahiller yağmalanıyormuş, kaldırımlar işgal ediliyormuş, imar planlarıyla yazboz tahtası gibi oynanıyormuş, kimsenin umurunda değil…

Demiştik…

… …

‘Güzel eylemiş, güzel yazmış, düşüncelerimizi dillendirmişsiniz…’

diyenler kadar; yazımı, ‘incitici ve kırıcı’ bulanlar da olmuş.

Önce şu noktada anlaşalım.

Amacım, kimseyi incitmek, kırmak ya da üzmek değil. Bunca yıldır yazarım; kalemimi, hiç böyle bir amaç için kullanmadım. Kullanmadığım gibi de böyle anlaşılmaktan özenle kaçındım.

Bütün amacım, ‘Alanya’yı yönetenlerin, bir ayaklarının, sürekli yurt dışında olmasına karşın orada gördükleri güzellikleri Alanya’ya taşıma becerisini göster(e)memelerini ve Alanya’yı hâlâ 50 yıl öncenin mantalitesiyle yönetme anlayışlarını….’ dışa vurup, kendi kendilerini sorgulatmak.

… …

Bir okurum da şöyle yazmış.

“Biz bakıyoruz ama görmüyoruz… Görsek de algılayamıyoruz. Algılasak da kıyaslayamıyoruz… Kıyaslasak da, uygulayamıyoruz… Uygulamaya kalksak da beceremiyoruz… Bu konu, bir eğitim sorunu…”

Adı bende saklı bu okurumun görüşlerine aynen katılıyorum, ekleyecek hiçbir sözüm yok.

… …

Bir başka okurum da beni, Alanya’nın gerçeklerini, bilmemekle suçlamış; şöyle devam etmiş yazısına;

“Ayırdına varamadığınız ya da varıp da bilmezden geldiğimiz bir gerçek var Sayın Haboğlu.

Dağla deniz arasına sıkışmış Alanya’da arazi çok kıymetlidir, dolayısıyla da rant çok yüksektir. Böyle bir yörede, sizin istediğiniz gibi geniş yollar, geniş sokaklar, yeşil alanlar, otoparklar yapılmaz, yapılamaz. Alanya halkı buna izin vermez…”

Diye devam etmiş.

Şimdi böyle bir mantığın(!), böyle bir eleştirinin(!) neresinden tutayım, nasıl yanıt vereyim!

Mantık bu olduğu için Alanya, betonlaşıyor ve çarpılıyor.

Böyle bir mantık olabilir mi?

Bu mantıkta olanlar şunu iyi bilmeli;

Çağın gerekleri ve uygarlık ölçütleri doğrultusunda planlanıp, programlanamayan kentlerin büyümesi(!), büyüme değil, obezleşmedir.

Bu durum Alanya için de geçerli.

Alanya da sağlıklı büyümüyor, sağlıklı gelişmiyor; obezleşiyor Alanya.

Çağın ve konumunun gerektirdiği ölçülerde, cadde ve sokaklar, imara açılmadan; devasa bina ve sitelerin inşasına göz yumuluyor…

Şu an Alanya ve beldelerinin (özellikle) kuzey bölgelerinde (yolsuz, sokaksız) böyle bir yapılaşma var. (Özellikle Kuzey Alanya’daki binaların büyük bölümü, kaçak yapılar)

Önce binalar yapılıyor, binalar arasında ne kalırsa, kalan o alan (emrivakiiyle) sokak(!) oluyor. (Efendim, imar planında o sokak bilmem kaç metre imiş de, herkes o çekme sınırına uymalıymış da, mış da mış mış… İnşaatlar yapıldıktan sonra o bilmem kaç metre olması gereken yol hikaye oluyor.…)

Böyle böyle çarpılıyor Alanya.

Dünyaya açılan pencere diye şişindiğimiz Alanya’da; bu nedenle, hiçbir sokak, hiçbir sokağı; hiçbir cadde hiçbir caddeyi karşılamıyor.

Sokak ve caddeler, imar planlarına göre değil; emrivakiiyle kaçak göçek yapılmış binaların konumlarına göre belirleniyor.

Bu gidişat iyi bir gidişat değil.

Dillendirmek istediğimiz budur.