Somali’de yaşanan trajedi, milletimizin olağanüstü yardımseverliği, Başbakanın Somali’ye ziyareti, hatta ana muhalefet liderinin Somali diye Kenya’ya inmesi ve bunların basında yoğun olarak yer alması üzerine bu ülke hakkında küçük bir araştırma yapma mecburiyeti hissettim.
Tarihte baharat ülkesi olarak bilinen Somali topraklarında, tarihsel baharat ticaretine konu birçok baharat yetişmekteydi.
Tarihsel olarak doğru dürüst bir devlet kuramayan bu topraklar sırasıyla Galyalılar, Müslüman Araplar, Osmanlılar, İngilizler, İtalyanlar tarafından yönetilmiştir.
En rahat dönemini Osmanlı idaresi altında geçirdi.
Fiili sömürgeciliğin sona ermesiyle 1949 yılında Birleşmiş Milletler, Somali’nin bağımsızlığını onayladı. Bağımsızlık sonrasında sürekli savaş ve çatışmalar altında inledi. 1979’da anayasa yürürlüğe konuldu ise de bir türlü istikrar bulamadı. Bu çatışmalar ve periyodik olarak yaşanan kuraklıklar sonucunda başkent Mogadişu mülteciler şehri oldu. Ülkede istikrarın sağlanamaması, darbelerle yönetimlerin devrilmesi, tarım ve hayvancılığın ölmesi sonucunda bugünkü açlık ve sefalet ortaya çıktı.
Sulama ve tarım ıslah çalışmasıyla rahatça ziraat yapılabilecek Somali, bundan daha 30-40 yıl önceye kadar nüfusa göre hayvan yoğunluğu en yüksek ülkeydi. Hac için gerekli kurbanlıklar çoğunlukla Somali’den alınırken insanlar açlık ve sefalet içine düşmeden yaşayabilmekteydi. Suudi hükümetinin aldığı kararla Somali’den hayvan alımı durdurulunca hayvancılık öldü. Somali’den alınmayan kurbanlıklar Yeni Zelanda ve Avustralya’dan alınmakta.
Somali kıyıları, balık çeşitliliği ve zenginliği yönünden en şanslı bölge. Ancak Somali halkı hiç balık yemez. Bu onlarda bir dini inanç.
O zengin balıklar kim tarafından avlanır? Tabii ki Fransızlar tarafından.
Diğer ülkelerin balıkçıları bizzat kendileri tarafından engellenemeyince meşhur deniz korsanları beslenip ortalığa salınır. Somali halkı aç, zengin balıklar bedavaya Fransızların mutfağını süsler…
Sovyetler döneminde bölgeye (özellikle Etiyopya üzerinden) musallat olan Rusya, tüm kimyasal ve nükleer atıklarını Somali kıyılarına boşaltır. Niçin? Somali’nin bir devleti olmadığından.
Bu bilgiler beni zihnimde “Devlet” ile “Ayakkabı” arasında bir ilişki kurmaya yöneltti.
Devlet olmazsa, coğrafi, stratejik, doğal kaynaklar veya başka konulardaki imkanların değerlendirilmesi mümkün olmamaktadır. Bu imkanlar güçlü zalimler tarafından sizden çalınmakta, huzur ve barışınız olmadığından sürekli ağıt ve gözyaşı içine düşmektesiniz. Yaşanacak bir hayatınız, yaşamak için bir nedeninizin olmadığı derin bir kaosa düşmektesiniz. Tabii ki ayakkabınız olmazsa, cebinizde para ve yiyecek ekmeğiniz olsa da hareket kabiliyetiniz kalmamakta, her tür dış etki ile yürüyemez hale gelmektesiniz.
Devletiniz, güçlü ve zengin bile olsa insanı sıkan bir düzen ve zorbalık içindeyse, sizin o Devlette acı ve gözyaşı içinde yaşamaktan başka çareniz olamaz. Aynen ayağınızı sıkan bir ayakkabı ile bir müddet sonra yürüyemez hale geldiğiniz gibi.
Tabii ki bol bir ayakkabıyla da yürüyemezsiniz. Tıpkı, düzen kuramayan laçka bir Devlette adalet, güvenlik ve yaşanabilir bir düzenin sağlanamayacağı gibi.
Tam ayağınıza göre bir ayakkabıyla yürümek herkese keyif verdiği gibi, insanı esas alan adil bir hukuk devletinde insan olmanın hazzına varılır.
Gerçek bir insanlık Devleti olma yolunda hızla ilerleyen Türkiye, Somalili kardeşlerine hem dünyanın toplamından fazla maddi yardım yapmış, hem de ilk etapta 400 kişiyi okutup, onlara rehber olma fırsatını sunmuştur. Devletlerini ve huzurlarını tesis etmeleri konusunda onlara kucak açmıştır.