SOSYAL
medyadan yakınmaktaydım! Özenle hazırladığım köşe yazılarım orada çeşitli nedenlerle (!) değer bulmazken, sıradan fotoğraflarım daha çok ilgi görebiliyordu. Geçen günlerde çektiğim ay ışığı fotoğraflarına gelen yorumlar ise beni başka türlü düşündürdü. Özellikle 50 yaşın üstündeki, çoğunluğu kadın olan yorumcular ay ışığıyla gelen özlem dolu Alanya mesajları verdiler…
Alanya’yı özlemek neydi? Bir yerleşim neden özlenirdi? Örneğin, Alanya’nın Almanya’daki kardeş şehri Gladbeck’in orta yaşlı ahalisi, geçmiş yaşamlarına ilişkin benzer mesajlar vermekte miydiler? Şehirlerinde çok sayıda yitirilen değer vardı da, söz gelimi şehir merkezindeki katedralin kulesindeki dolunay onlarda da aynı duyguyu çağrıştırıyor muydu?
Alanya’nın fiziksel olarak değiştiğini, birçok değerin kaybolduğunu, yerini yenilerinin aldığını biliyoruz. Yoğun ülke gündeminin akışı içinde, ya da hakim ideolojinin dikte ettiği ölçüdeki bu yaşam normal olarak kabul edilebilir. İtiraz etmek akla bile gelmez.
Ama bir gece denize vuruveren ay ışığı insanı kendine getirir. İnsan mekan ilişkisi kurulur. Yaşanmış, genelde mutluluk içeren anlar ay ışığının pırıltısında dile gelir. Ne ilginçtir ki, geçmişten gelen bir değer olarak insanı her daim diri tutacak, kendisini o şehirle özdeşleştirecek nirengi noktaları gittikçe azalmaktayken, milyonlarca yıldır aynı yerden doğan ve aynı denizin üstüne ışıyan ay o işlevi yüklenir.
Bahsedilen özlem, o yerleşimin sahibine yani kasabalıya/şehirliye aittir. Bundan onlarca yıl önce sandallarla, akordeon eşliğinde şarkı söyleyip, mehtap keyfi yapan Alanyalıdır, özlem sahibi. Misal, Kitsch (kiç) teknelerle, “Angara’nın bağları” ya da Arabın yalellisinin çalındığı turlardaki insanlar değildir… Şehre bir değer katmak üzere sonradan gelen ve sevgilisine belki de ay ışığında ilk teklifi yapan diğer bir kentlidir.
Alanya şehirlisinin tanımı çok eskilere de gider. Alanya’nın Selçuklu öncesi sahibi Bizans’ın şehrin idaresini verdiği Kyr Vart, Cebelireis sırtlarından doğan aydan etkilenip kale surlarındaki muhkem sarayında kadeh kaldırmamış mıdır? Alanya’ya adını veren (Sultanların bir şehre adını vermesi çok görülmez) Alâeddin Keykubat, yaptırdığı tersaneden bir kayıkla açılıp ay ışığında keyif çatmamış mıdır?
Ben Alanya şehirlisini deniz kaplumbağasına benzetiyorum. Yumurtlamak için binlerce yıldır aynı denizin kumsalını tercih eden canlılarla özdeşleştiriyorum onu. Bıkmadan usanmadan, artık onlara yaşam alanı tanınmazken, üreme alanları işgal edilmişken hâlâ denemekten vazgeçmemiş kabuklu deniz canlılarına. Sırtında evi, her an başka yerleşimler bulma şansı varken, doğduğu büyüdüğü alanlara içgüdüsel yolculuk yapanlara…
Ama o alanların bozulmasına karşı gelmek, özellikle de yaşamın başkalaşmasına itiraz etmek tosbağanın yapacağı iş değil. Alanyalı bu noktada ondan ayrılmazsa, artık ne yumurtlayacağı ne de üreyeceği alanı bulabilecek…