Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartnamesi tartışmaların odağında ​

SON günlerde, özellikle Terörsüz Türkiye süreci bağlamında adını sıkça duyduğumuz bu şartname, Türkiye’deki yerel yönetim reformu tartışmalarının merkezinde yer alıyor.

Ancak tam anlamıyla benimsenmemiş olması ve kimi çevrelerce "bizi böler" kaygısıyla ele alınması, önemini ve hassasiyetini artırıyor.

​Avrupa Konseyi tarafından 1985 yılında imzaya açılan bu uluslararası antlaşma, temel olarak yerel yönetimlerin merkezi otoriteden bağımsız hareket etme hakkını güvence altına almayı hedefler.

Amaç, yerel halkın menfaatleri doğrultusunda kendi işlerini düzenleme ve yönetme yetkisini sağlamaktır.

​AYYÖŞ, yerel demokrasi, yerinden yönetim ve katılımcılık gibi modern yönetim ilkelerinin ana sütunlarını oluşturur. Şartname, yerel yönetimlere kritik yetkiler tanır: Kendi iç örgütlenmelerini belirleme (Madde 6/1). Mali kaynaklarını serbestçe kullanma (Madde 9). Yetkilerinin kısıtlanmasına karşı yargı yoluna başvurabilme (Madde 11).

​Türkiye, Şartnameyi 1988’de imzalamış olsa da bu kritik maddelerin birçoğuna çekince koyarak, yerel yönetimlere tanıdığı özerkliği en başından ciddi biçimde sınırlandırmıştır.

​Türkiye gibi merkeziyetçi ve üniter yapıyı tarihsel olarak güçlü bir şekilde benimsemiş ülkelerin, AYYÖŞ'ün tam uygulanmasına yönelik tereddütleri, derin siyasi ve idari kaygılara dayanmaktadır.

​En temel çekince, yerel yönetimlere tanınacak aşırı bir özerkliğin, özellikle ülkenin bazı bölgelerinde siyasi ayrışmayı tetikleyebileceği ve üniter devlet yapısını zaafa uğratabileceği yönündedir. Mali ve idari özerkliğin artması, merkezi denetimi azaltarak "devlet içinde devlet" oluşumu riskini beraberinde getireceği endişesi yaratır.

Türk idare geleneği güçlü bir merkeziyetçilik üzerine kuruludur. Yerel yönetimler üzerindeki "vesayet denetimi" yetkisinin kaldırılması veya hafifletilmesi, merkezi idarenin hizmetlerdeki etkinliğini ve koordinasyon yeteneğini kaybetmesi endişesini doğurur.

​Şartname, yerel yönetimlerin sorumlulukları ile orantılı mali kaynaklara sahip olmasını ve bunları serbestçe kullanmasını öngörür. Ancak Türkiye, Madde 9'a çekince koyarak, mali denetimin zayıflamasını ve kaynakların kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla yerel yönetimlerin merkeze bağımlılığını sürdürmeyi tercih etmiştir.

​Türkiye gibi güçlü bir merkezi otorite geleneğine veya yüksek etnik/bölgesel hassasiyetlere sahip ülkelerde, AYYÖŞ'ün tam ve çekincesiz uygulanması bazı potansiyel sorunları beraberinde getirebilir: Yüksek özerklik, farklı siyasi görüşe sahip merkezi ve yerel yönetimler arasında yetki ve kaynak kavgasına, yönetimde "çift başlılığa" ve siyasi istikrarsızlığa neden olabilir.

​Mali ve idari özerkliğin artması, zengin ve güçlü yerel yönetimler ile zayıf olanlar arasındaki hizmet kalitesi ve standartları farkını açarak, bölgeler arası adaletsizliği tetikleyebilir.

Yerel yönetimlerin iç örgütlenme ve faaliyetlerini tamamen kendilerinin belirlemesi, ulusal düzeydeki büyük altyapı, ulaşım veya çevre koruma gibi ulusal menfaatleri ilgilendiren konularda merkezi idarenin bütüncül planlama yapmasını zorlaştırabilir.

​Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartnamesi, demokrasinin yerelde kökleşmesi ve hizmette etkinliğin artması için ideal bir çerçeve sunsa da, Türkiye gibi kendine has siyasi ve idari riskleri barındıran ülkelerde uygulanması, üniter yapıya zarar vermeden gerçekleştirilmesi gereken hassas bir denge meselesidir.

Önümüzdeki günlerde, yürütülen süreçte tarafların AYYÖŞ'ün eksiksiz hayata geçirilmesi talebine nasıl bir karşılık verileceği, konuşacağımız ve tartışacağımız ana konu başlıklarından biri olacaktır.

​Esen kalın...