Askeri bürokrasi-sivil yönetim ilişkisi

Her Ağustos ayında olduğu gibi, askeri bürokrasinin terfi tayin işlemlerini gerçekleştiren Yüksek Askeri Şura toplantıları ve muhtemel sonuçları Ülke gündemine oturmuş bulunmaktadır. Kanuni olarak Genelkurmay idaresi sivil yönetime bağlı...

Her Ağustos ayında olduğu gibi, askeri bürokrasinin terfi tayin işlemlerini gerçekleştiren Yüksek Askeri Şura toplantıları ve muhtemel sonuçları Ülke gündemine oturmuş bulunmaktadır. Kanuni olarak Genelkurmay idaresi sivil yönetime bağlı gözükse de 1961 ihtilalinden buyana reel olarak bu yasa hükümleri uygulanmamaktadır. Hatta gizli açık bir kısım teamüllerle askeri bürokrasinin kritik konularda sivil idareye talimat vermesi, uymazsa muhtıra ve kalkışmalarla gözdağı vermesi, o da yetmezse hiç zorlanmadan yönetime el koyması vaka-i adiyeden olmuştur. İlk seçimde Millet bu duruma vaziyet etse de sivil idareciler tarafından verilen vekaletin gereği yapılamadığından bu durum kanıksanmış, hatta içselleştirilmiştir.
Normal ve hukuki olmayan bu durum aklıma hep takılmış, hatırladıkça mideme adeta bir değirmen taşı oturmuş hissiyle vücut kimyamı bozar hale gelmişti. Tam 12 Eylül 2010 referandumu öncesi asker-sivil ilişkisinin tarihi seyrine merak saldım. Yaptığım araştırma sonunda Cumhuriyet boyunca bu ilişkinin seyrinin aktaracağım gibi olduğunu tespit ettim.
29 Temmuz 2011 tarihinde Askeri Bürokrasi Hukuka ve kanuna aykırı bu durumu Hükümete dayatma girişiminin başarısız olması üzerine son bir huruç hareketi olarak toptan istifa etti. Bunun üzerine elde ettiğim tespitleri siz değerli okuyucularımla paylaşma zaruretini hissettim.
- 1920-1924 tarihleri arasında; Genel Kurmay (Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti) bir bakanlık olarak Bakanlar Kurulunda temsil edilmekteydi. Bu dönemde Bakanlar tek tek, TBMM salt çoğunluğuyla seçilmekteydi. İlk Bakan olarak İsmet İnönü, İkinci Bakan Fevzi Çakmaktır.
- 1924-1944 arasında; 429 sayılı Kanunla, Genel Kurmay müstakil başkanlık (Erkanı-ı Umimiye Reisliği) haline getirilmiştir. Başkan Başbakanın teklifiyle Cumhurbaşkanınca atanmaktaydı.
- 1944-1949 arasında; Fevzi Çakmak’ın emekli olmasının hemen arkasında 4580 sayılı Kanunla Genelkurmay başkanı başbakana bağlandı. Başkan, başbakanın teklifi ile bakanlar kurulu tarafından atanır hale getirildi.
- 1949-1961 arasında; 31 Mayıs 1949 tarih ve 5398 sayılı Kanunla Genelkurmay Başkanlığı Milli savunma Bakanlığının bir dairesi haline getirilmiştir. Genelkurmay başkanı, milli savunma bakanının teklifiyle Bakanlar Kurulu Tarafından atanır hale getirilmiştir. Bu kanunun gerekçesinde Demokrasi ile idare edilen memleketlerde, askeri idarenin sivil bakana bağlanması gerekliliğine vurgu yapılmıştır. Bu tarihten de anlaşılacağı üzere NATO’ya girme ve Avrupa Kurumlarına yaklaşma mecburiyeti hisseden CHP tek parti yönetimi, askeri bürokrasinin sivil idareye bağlanması zorunluluğu altında kalmıştır.
- 1961 sonrası; Esasen en büyük darbeyi, Amerikan çıkarları doğrultusunda Türk ordusuna vuran 1961 darbesi, bir taraftan Osmanlı geleneğinden gelen generalleri tamamen emekli ederek (Çoğu Vespoint akademisinde eğitim gören 20 civarında general hariç) orduyu kurutmuş, diğer taraftan Millete bağlı sivil idareyi alaşağı ederek Milletin bağrına hala çıkarılamayan kenarından kan sızmaya devam eden bir hançeri saplamıştır. Hangi mahfillerde kotarıldığı bilinemeyen bir Anayasayla, özgürlükçü görünümlü bir zehirli otu (Halk tarafından bilinmeyen bir kısım teamüller ve siyaset belgeleriyle) Millete ve Memlekete yutturmuştur.
1961 Anayasasıyla, Genelkurmay başkanlığı başbakana bağlanmıştır. Milli savunma bakanlığı, protokolde genelkurmay başkanı arkasına itilerek mübaya işlerine bakan lüzumsuz bir kurum haline getirilmiştir. Bu durum 1971 ve 1982 müdahaleleriyle daha da pekiştirilmiştir. Zaman içinde çapsız politik idarelerce bu durum kabullenilerek Ülke Yönetimi Genel Kurmaya devredilmiştir.
Bir taraftan AB süreci, bir taraftan Dünyada yaşanan iletişim rüzgarı ve eğitim seviyesinin yükselmesiyle oluşan talepler, bir taraftan da ekonomik gelişmişliğin dayattığı zorunluluklar, AKPARTİ iktidarının, Milletin verdiği vekaletin hukuki ve filli gerekliliğine riayet kararlılığı ile birleşince mevcut askeri sisteminin değiştirilmesi yolunu açmıştır. Olması gereken bu değişiklik zaruretinin Genel Kurmay bürokrasisi tarafından görülerek gereğinin yapılması idi. Ancak Hilmi Özkök gibi aklı selim generaller bunu görmesine rağmen klasik alışkanlıklarını devam ettirmek isteyenler buna izin vermedi. Dünyanın 1/3 nüfusuna sahip Çin ordusunda toplam 194 general yeterli olurken bir de sadece Ankara’da 171 general istihdam edilmektedir. İngiltere, Almanya, Fransa, 100-240 bin askerle idare ederken, biz bir milyon asker, 150 bir subayı bu millete taşıtmakta ısrar etmekteyiz.
Türkiye’yi tarihsel misyonuna uygun şekilde Dünya 1. Ligine çıkarmak isteyen Başbakan Erdoğan her tür zorluk ve riski göze alarak buna dur dedi. İnşallah askeri bürokrasimiz buna ayak diremek yerine katkı sağlayarak Memlekete yeni krizler yaşatmazlar.
İnşallah Kurmay subaylarımız, siyasi ve ideolojik iktidar oyunları yerine memleket savunmasının daha iyi nasıl yapılacağı konusunda kafa yormaları ve ter akıtmalarının hem kendileri, hem de içinden çıktıkları Türk milletinin menfaati gereği olduğuna inanırlar. Yine, bir kısım askeri mahfillerin milletin hassasiyetini yok sayarak attığı adımlara bakarak hiç birimizin askerimizi dışlama yanlışlığına düşmememiz gerekliliğini hepimizin görmesi gerekir. Hepimiz, “Peygamber Ocağı” nitelemesine layık bir askeri bürokratik yapı için dua edelim ve asker sivil el ele, büyük Türk milleti inşasına gayret edelim.