TEHDİT
edici ya da stres yaratan durumlar karşısında çoğumuz endişe ve gerginlik hissederiz. Bu türden duygular, strese karşı gösterilen normal tepkilerdir. Anksiyete, insanın kolayla başa çıkabileceği küçük bir zorlukla karşılaştığı zaman ortaya çıkarsa anormal görülür. Günlük hayatta herkesin karşılaştığı bir ruh halidir. Aşırı boyutlara ulaşmadığı sürece bir motivatör olarak insanlara yardımcıdır aslında.
Anksiyete bozukluğu yaşayan bir kişi her gün yüksek bir gerilim durumunda yaşar. Zamanın büyük bir kısmında belirsiz bir rahatsızlık duygusu ya da endişe hisseder ve orta şiddette streslere bile aşırı tepki gösterme eğilimindedir. Gevşeyememe, uyku bozuklukları, bitkinlik, baş ağrısı, baş dönmesi ve hızlı kalp atışı en yaygın fiziksel yakınmalardır. Bu yakınmaların olduğu her kişide ansiyete bozukluğu olduğu söylenemez. Çünkü belirtilerin dozu, sürekliliği, bir arada bulunmaları tanı koymada etkin rol almaktadır. Ayrıca kişi, potansiyel problemler konusunda da endişelenir ve yoğunlaşmakta ve karar almakta güçlük çeker. Kişi sonunda bir karar aldığında, aldığı karar bile endişe kaynağı haline gelebilir. Yüksek anksiyete düzeyi bulunan kişilerin sıklıkla kullandığı cümlelere örnek verirsek; 'sık sık kalbim sıkışıyor, sık sık nedensiz korkuya kapılıyorum, zihnimi toparlamakta güçlük çekiyorum, sürekli gerilim altındayım' gibi cümleler sıklıkla kullanılır.
Anksiyete bozukluğu yaşayan kişiler panik atakları da yaşayabilirler. Panik atakları sırasında kişi korkunç bir şey olacakmış duygusuna kapılır. Bu duyguya genellikle kalp çarpıntısı, nefes darlığı, terleme, kas seyirmeleri, baygınlık ve mide bulantısı eşlik eder. Bu belirtiler otonom sinir sisteminin sempatik bölümünün uyarılmasından kaynaklanır. Yani bu aşırı korkuya kapılan bir kişinin yaşadığı tepkilerle aynıdır.
Anksiyete bozukluğu yaşayan insanlar neden korktuklarını ifade edip anlamlandıramazlar.
Birçok kişi, yaşamlarında herhangi bir dönemlerinde bu rahatsızlığı yaşayabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, anksiyete herkes tarafından zaman zaman hissedilen bir duygulanımdır. Bu duyguyla tanışmamış hemen hemen kimse yoktur. İnsanın yaşamını sürdürebilmesi ve belirli görev ve sorumluluklarını yetine getirmesinde uyaran rolü oynaması bakımından bir dereceye kadar sağlıklı olduğu düşünülür. Fakat kişinin işlevselliğini mesela; aile ve mesleki yaşamını etkilemeye başlamışsa, kişiler arası ilişkilerde zorluk yaratıyorsa, günlük işlerini yapmakta engel oluyorsa, duygu kontrolünde güçlük çekiyorsa, en az 6 aydır bu durumu yaşıyorsa ‘anksiyete bozukluğu’ olma olasılığı yüksektir ve tanı bir muhakkak bir uzman tarafından yapılabilir.
Bu duygu durumu yaşayan kişilerin genellikle sorguladıkları ilk nokta 'neden bunu yaşıyorum' dur. Nedenlerine değinecek olursak, bu durumun kişide gelişmesine genetik yatkınlık ve geçmiş yaşantılar önemli derecede etkilidir.
Neler Yapılmalıdır?
Fiziksel belirtilerin yoğun olarak görülmesi nedeniyle kişi ilk olarak fiziksel muayeneyi tercih eder. Fizyolojik bir neden bulunmadığında, soruna anksiyetenin neden olabileceği unutulmamalıdır. Psikiyatrik tanı aldıktan sonra kişiye hastalık hakkında bilgi verilmeli ve karşılıklı güven ilişkisi kurulmalıdır. Anksiyete bozukluklarında ilaç tedavisi ve psikoterapi teknikleri kullanılabilir. İlaç tedavisi ve psikoterapinin beraberce uygulanması tedavideki başarı oranını arttırmaktadır. Psikoterapi ile kişinin olumsuz düşünce ve davranışlarını değiştirmesi ve süreçte aktif rol alması amaçlanır ve terapi sürecinde çeşitli yöntemlerle bu sağlanır. Ancak unutulmamalıdır ki psikoterapinin yanı sıra kişinin ailesi, arkadaşları ve sosyal çevresinden alacağı kişisel destek sürecin her aşamasında çok önemlidir.