“Aninna Hakkın Rahmetine Kavuştu…”

Elimde bulunan fazla kitaplarımı apartmandaki çocuklara dağıtıyorum. Hepsi de sevmişler kendilerine verdiğim kitapları. Bir süredir her gün kapıyı çalıp duruyorlar, 'Bilgin Amca yeni kitap var mı?” diye. Akla karayı seçtim onlara...

Elimde bulunan fazla kitaplarımı apartmandaki çocuklara dağıtıyorum. Hepsi de sevmişler kendilerine verdiğim kitapları.
Bir süredir her gün kapıyı çalıp duruyorlar, “Bilgin Amca yeni kitap var mı?” diye. Akla karayı seçtim onlara kitap yumurtlamadığımı, kendi yayınevlerimden ya da başka yayınevlerinden gelen kitaplar olursa getirip kendilerine vereceğimi anlatana kadar.
Ertesi gün kapı yine çalındı. Karşı komşumuzun minik, sevimli kızı Beyza gelmiş kitap istemeye. Sevim Ak’ın resimli kitaplarından birini verdim ona. Sevinerek gitti.
Çocuklarımızın okumaya bu kadar aç olması, kendilerine verilen her kitabı bir anda okuyup bitirmesi ne güzel. Ama her nedense bir kitapçı dükkânı bile görmemiş bu çocuklar. Anneleri ev işinde, babaları kendi işinde, çocuklar da sokakta.
“Alev Kız Aninna” kitabımı vermiştim bir oğulcuğa. Kitabın kahramanı Aninna bir Taş Devri insanı.
İki günde bitirmiş. Çok sevmiş. Bir arkadaşına vermiş hemen okusun diye. Ne güzel bir paylaşım bu…
“Bilgin Amca bu kitabın devamını yazacan mı?” diye sordu bana.
“Yok,” dedim, “yazmayacağım. Ama istersen sen düşündüğün gibi yaz, getir bana okuyalım bakalım ikinci kitabı sen nasıl yazarsın.”
Birkaç gün sonra elinde bir kâğıtla geldi. Kargacık burgacık bir yazıyla Aninna’nın devamını yazmış. Tam bir sayfa.
Aninna ava gitmiş, orada kurt çocuklarla karşılaşmış, onları alıp köye getirmiş. Kurt çocuklarla birlikte pek çok serüvene atılmışlar. Sonunda Aninna yaşlanıp “Hakkın rahmetine kavuşmuş”. Cenaze namazını kılıp köyün mezarlığına gömmüşler onu.
“Oldu mu ya?” dedim, “inançla bilgiyi karıştırmışsın birbirine. Günümüzden on bin yıl öncesinden söz ediyoruz. O çağda bir tek ‘Ana Tanrıça’ kavramı vardı insanların arasında.”
“Yani İslamiyet yok muydu?”
“O binlerce yıl sonra doğup gelişti. Sen Aninna’yı hakkın rahmetine kavuşturup cenaze namazının ardından köyün mezarlığına gömdürürsen, hiç de gerçekçi olmaz bu.”
“Peki o çağlarda ölüleri ne yapıyorlardı?”
“Bir demet odunun üzerine yatırıp yakıyorlardı çoğu zaman.”
“Cenaze namazını kılmadan mı?”
“Kılmadan.”
İnanamadı.
O çocuk bir daha da yanıma uğramadı.
Yazık… Okumaya meraklı, ilgili bir çocuktu.
Çocuklarımızı inançlı yetiştirelim ama bilgiyi de inanca boğdurmayalım. İkisinin de birlikte, barış içinde yürümesinde yarar var bence. Yoksa gelişemez, gerileriz. Bir dönem, dünyanın en ünlü bilginlerinin İslam dünyasından çıktığını unutmayalım. Bunlar, bilimsel bilgilerden söz ediyorlardı ve bugün bile tüm dünyada saygıyla anılıyorlar.