TOLSTOY’UN ölümsüz eseri "Savaş ve Barış", bize savaşın yıkıcılığını ve barışın değerini en derin şekilde hatırlatır.
Her savaşın sonu, er ya da geç bir barışla noktalanır. Ancak, bu barışın ne kadar kalıcı ve adil olduğu, toplumların geleceğini belirler.
Bugünlerde, uzun yıllardır süregelen bir çatışmanın sona ermesi için umut verici adımlar atılıyor. Ancak, bu sürecin şeffaflığı ve kapsayıcılığı konusunda ciddi endişeler var.
Mart seçimleri öncesinde yaşanan siyasi gerilimler ve ardından gelen barış girişimleri, toplumun bir kesiminde haklı olarak şüphe uyandırıyor.
Siyasi çıkarların, böylesine önemli bir meseleyi gölgelemesi, en büyük tehlikedir.
Zafer Partisi kanadı "Öcalan'a ev hapsi, Özdağ'a hapis..." eleştirisi getirirken, CHP’liler ise belediyeler üzerinden yürütülen kayyum ve İmamoğlu’na siyasi yasak planlarına tepki gösteriyorlar.
“Barış güvercinleri herkesin gökyüzünde uçmalıdır. Barış, sadece belirli bir kesimin değil, tüm toplumun ortak paydası olmalıdır” diyorlar.
Bu nedenle, sürecin her aşaması şeffaf bir şekilde yürütülmeli, toplumun tüm kesimleri sürece dahil edilmelidir.
Eski Başbakan Binali Yıldırım'ın anayasa temelli açıklamaları, muhalif kesimin endişelerini daha da artırmıştır. "Anayasadan Türk ibaresi çıkarılacak mı?", "Üniter devlet yapısı bozulacak mı?", "Özerklik veya otonom bir bölge mi kurulacak?", "Ulus devlet yapısı ne olacak?" gibi sorular, cevap bekleyen önemli sorulardır.
Barış, elbette ki çok değerlidir. Ancak, bu barışın kalıcı olması için toplumun tüm kesimlerinin mutabakatı sağlanmalıdır.
Kuşkuların giderilmesi, sürecin en önemli adımlarından biridir. Unutmayalım ki adil ve kalıcı bir barış, ancak şeffaflık, kapsayıcılık ve karşılıklı güvenle inşa edilebilir.
"Ama"lar olmadan, "Barış iyidir" diyebildiğimiz günlere ulaşmak dileğiyle.
Esen kalın...