KONUYA
girmeden önce, rahmetli Kazım Karabekir’in bir sözünü hatırlatmak istiyorum.
Kazım Karabekir bakın ne demiş, “Öyle puslu ki hava, şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor.”
Müslümanlık adına, Allah, kitap diye diye, Müslümanlık'la, dinle, kitapla, hatta insanlıkla alakası olmayanlar, insanları öldürmekte neredeyse birbirleriyle yarışıyorlar.
Bir din, ancak bu kadar amacından saptırılıp bambaşka mecralara taşınabilir!
Beni en çok şaşırtan şey, hangi dinden ve inançtan olurlarsa olsunlar, dindar olanların Allah’a inandıkları halde, Allah’ı inkar eden bir Ateist’e dönük Allah’ı savunmaya kalkmalarındaki tavırları ve de saldırganlıklarındaki şiddete dayalı saçmalık.
Allah’ın savunulmaya ihtiyacı mı var?
Aslında, Allah, din, kitap adına savaştığını söyleyenlere de gülüyorum!
Hani, Allah her şeye kadirdi?
Biraz düşününce, Allah için savaştığını söylemek ne kadar komik değil mi?
Aslında bazı dinlerde, inançlarda ve de ideolojilerde farklı açılımlar ve yönelişler olabilmekte.
Burada önemli olan, o dinin ya da inancın özüne inebilmek, insana ve insanlığa en yararlı olanının hangisi olduğunun bilincine varabilmektir.
Müslümanlık adına, “Ya Allah, Bismillah, Allah’u ekber” diyerek, Allah’tan söz ederek, oraya buraya saldırıp, Allah’ın yarattıklarını öldürmenin ne kadar doğru olduğunu sorgulamamızda yarar var.
İşin çok daha komik yanı ise, aynı sloganla Müslüman Müslüman’a saldırıyor.
Aslında bu konuyu ilahiyatçılarla din adamlarının ele alıp, toplumu aydınlatmaları gerekir.
Dinler, mezhep ve tarikatlar birçok ülkede, siyasi rant ve iktidar aracı olarak kullanılırken, ibadetler ve dini öğretilerde yer alanlar, bunu kişisel ya da toplumsal bir ibadet olarak değil, meslek olarak ele alarak büyük gelirler elde ederlerken, bu alan, her anlamda bir büyük sektöre dönüşmüş durumda.
Türkiye gibi sözde laik bir ülkede, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi birkaç bakanlıktan daha fazla!
Ağzı laf eden, dinle kitapla ilgisi olmayan, dini kullanarak insanları insanlık dışı davranışlara sürükleyen, toplumları birbirine düşürmeye çalışan hainler, maddi, manevi hatta siyasi ve de ideolojik hesapları için, her tür milli ve dini inançları yani Allah’ı kullanabilmekteler.
Dini söylemler, her alanda modaya dönüştü.
Mezhep ve tarikatlar giderek yaygınlaşıyor.
Bilginin ve de bilimin giderek zenginleşip çeşitlenmesi, okumanın ve araştırmanın zorluğunda, bilgisizliğin kolaycılığına kaçan beyinler, dogmatizmin dar kalıplarına sıkışıp kalmayı ve buradan edindikleri saçma sapan öğretilerle Yaradan’a yönelmeye çalışırken, Yaradan’dan uzaklaştıklarının farkında bile değiller.
FETÖ, DEAŞ, El Kaide gibi örgütlerin dinle, kitapla, insanlıkla alakası olabilir mi?
Ama gel gör ki, böylesine saçma sapan düşünsel yaklaşımlarla, insanlığa ve insana büyük zararlar veren teröristler yetiştiren örgütler bile inşa edilebilmekte.
Tarih boyunca, Yaradan’ın adı kullanılarak dinsel yönelişler oluşturulup insanlar birbirine düşman edilip, olmadık cinayetler ve savaşlar gündeme getirilmiştir.
Aynı ilkel anlayış bugün 21. Yüzyılda da devam ediyor!
Bu salt Müslümanlıkla da ilgili değil.
İnsanoğlu başlangıçta, tek bir yaratıcı yerine, çok tanrılı dinlerle Yaradan’a ulaşarak kötülüklerden ve felaketlerden kurtulmaya ve her konuda Tanrı’ya sığınmaya çalışırlarken, hayvanlara, güneşe, aya, yıldızlara da Tanrı diye tapınmış, bu anlamda da, türlü inançlar ve ibadet şekilleri geliştirilmiş, bunların adına da din denilebilmiştir.
Çağımızda bile, bu tür ilkel kabile dinleri var!
Yaradan’ın varlığına inanan bir insanın öncelikle, Yaradan’ın yarattıklarına ve bu yaratılanların mükemmelliğine bakmalı ve bu mükemmelliği anlamaya çalışmalı.
Bence Yaradan’ın kitapları sadece ve sadece dünyada değil tüm evrendeki yarattıklarıdır.
Bilim adamları, Yaradan’ın büyüklüğünü ortaya koymak için, yaradılanların gizemini çözmeye çalışırlarken, Yaradan’la ilgisi olmayanlar, kendilerince uydurdukları bir yol ve yöntemle Yaradan’a ulaşılabileceğini iddia ederek, insanları kandırmakla meşguller.