Alaüddîn Deniz Bayramı’nı nasıl kutlardı?

 

Ünlü Selçuklu Sultanı Alaüddîn Keykubat muhtemelen bir zevk insanıydı. Bunu Alanya gibi muhteşem bir coğrafyaya olan ilgisinden anlayabiliriz. Çocukluk ve gençliğinin bir bölümünü Bizans yani İstanbul’da, denizle haşır neşir geçiren sultan, Alanya’da aradığını bulmuş olmalıdır. Zamanın en büyük kenti İstanbul’dan sonra geldiği Alanya’da, içinde kuyumcu esnafının da olduğu, denize bağlı bir şehirli yaşamı  görmüş olması onu heyecanlandırmıştır.

 

Alaüddin’in eş zamanlı olarak Beyşehir gölü kıyısına yaptırdığı Kubadabad ve Kayseri’deki Keykubiye sarayının önündeki yapay göl ve adacık, sultanın suyla olan ilişkisini anlatır. Alanya’nın, denizin dalgasından en az etkilenen bölgesine tersaneyi yaptırdıktan sonra, Venedikliler başta olmak üzere Doğu Akdeniz ticaretini kontrol eden diğer güçlerle anlaşmalar yapmıştır. Alanya deniz ticaretini kullanma ve yönetme hakkı yani Kabotajı elinde bulunduran sultan, aldığı harçlarla devletine büyük paralar kazandırmış olmalıdır. Denizciliğin nimetini bu yolla edindikten sonra işin eğlence kısmını da ihmal etmemiş, Alanya halkının da içinde yer aldığı deniz şenlikleri düzenlemiş olabilir. Alaüddîn belki İstanbul’da gördüğü, belki de Alanya’nın bir önceki yerleşik nüfusunun geleneği olan deniz eğlencelerini, kendisinden de katkılar sunarak devam ettirmiş ve böylece Alanya’da bir Denizcilik Kültürü oluşturmuş olmalıdır…

 

CUMHURİYET TÜRKİYE’SİNDE DENİZ BAYRAMI

 

Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün tam bağımsız bir ulus yaratma projesi gereğince, 1926 yılındaki kabotaj yasası ile Türkiye limanları arasındaki ticaret hakkı yalnızca Türk gemilerine tanınmıştı. 1 Temmuz 1935 yılından sonra ise Kabotaj Bayramı olarak kutlanmaya başladı. 2007 yılında adına Denizcilik de eklenerek, Denizcilik ve Kabotaj Bayramı olarak anıldı. İlginçtir, 1 Temmuz 1935 tarihli, Alanya’daki ilk kutlamayı gösteren fotoğrafın üstüne el yazısı ile “Denizciler Bayramı” ibaresi yazılmıştır. Üniformalı, pos bıyıklı Alanya denizci halkı, vücutlarını saran arma ve ellerindeki bayraklar ve yazılı dövizler ile çok hoş bir fotograf oluşturmaktadır.

 

Sonrasını biliyoruz; 1940’ların ikinci yarısında yapılan modern iskele sonrası, eskiden açığa yanaşmak zorunda kalan gemilere yük ve yolcu taşıyan tekneler işlevini yitirmiştir. Ama bu kez taşımacıların yerini balıkçı tekneleri almış, bir Akdeniz teknecilik kültürü olarak inşa edilen sandallar hem balıkçılıkta kullanılmış hem de sonrasında Alanya’nın ilk turistlerini gezdirmiştir.

 

BALIKÇI BARINAĞI VE SONRASI

 

Alanya balıkçı barınağının yapılması, şehirdeki tekne çeşidini değiştiren diğer bir milattır. Korunaklı bir barınağın inşa edilmesi ile tekneler büyümüş, balıkçı tekneleri ile yapılan turistik geziler bu yöne kaymıştır. Daha sonraki yıllarda ise çeşitli tematik süslemeler içeren, dev boyuttaki “kitsch” tuhaf süslemeli tekneler barınağı doldurmuş, Denizcilik Bayramı’nın da gözdesi olmuştur. Son kutlamada ise bu kez, küpeştesinde yabancı konukların yer aldığı motor yatlar geçit resminde yer almıştır.

 

Artık geleneksel balıkçı teknelerinin katılımı ile kutlanmakta olan Denizcilik Bayramı, bu tuhaf tekneler ve onların personelinin sunduğu şovlara yerini bırakmıştır. Yine, bir deniz kenarı eğlencesi olarak yaygınlaşan paraşüt, jet ski gibi öğeler de bu teknelerle birlikte kutlamanın ana unsuru olarak görülmeye başlanmıştır.

 

Son 65-70 yıldır uygulanmakta olan kürek çekme, motor ve yüzme yarışları, su altında kalma, tabak yakalama, ördek yakalama gibi geleneksel aktiviteler yerini bambaşka gösterilere bırakmıştır. 2000’li yıllardan sonra şehirdeki, spor başta olmak üzere organizasyonların çoğalması Denizcilik Bayramı’nı da, düzenleyenlerin gözünde sıradan hale getirmiş ve şehre gelmiş bir sirk aktivitesi gibi değerlendirilmiştir.

 

GELENEĞİN TAŞINMASI

 

Oysa Denizcilik Bayramı her türlü spor ya da kültür organizasyonundan farklı bir yere sahiptir. Bir kere, Atatürk Cumhuriyeti’nin milli bayramlarının yok edilmeye, değersizleştirilmeye çalışıldığı bir zaman diliminde Denizcilik Bayramı tam anlamıyla bir “Milli ve yerel bayramdır.” Şehir merkezi ve çevresinde yer alan yerli halkın sıcak yaz aylarında rağbet ettiği en büyük eğlencesidir. Şehrin çocuklarının, gençlerinin yarıştığı, balıkçı esnafının sandalları ile gövde gösterisi yaptığı, yine şehrin emin insanlarının hakemlik görevi üstlendiği en büyük yerel aktivitesidir. Dahası, kutlamalara katılmasa da Alanya çarşı esnafının mütevazi ama son derece çeşitli ve renkli hediyeler ile yarışmacılara olan katkısı tam bir hemşehri dayanışmasıdır. Elbetteki Denizcilik Bayramı bir kültür değil, kuşaktan kuşağa aktarılan bir gelenektir. Ama şehirdeki bu tür niteliği bozulmadan kuşaktan kuşağa aktarılan aktiviteler, alışkanlıklar, sosyal davranışlar, inançlar, düşünceler bir kültür oluşumudur. Alanya’nın entelektüel birikimi olarak gururla sunabileceği davranışlardır.

 

SONUÇ

 

Alanya (ve ne yazık ki Türkiye!) son yıllarda “kapanın elinde kaldığı” bir yerleşim haline geliyor. Türkiye’yi yöneten siyasi rejimin kendi bekasını koruma adına göz yumduğu her türlü yıkımda, Alanya da kimlikli bir şehir olarak kalmayı becerebilmelidir. Dönemin siyasetinin şehirle ilişkisi belirli bir zaman dilimiyle sınırlıdır. Asıl olan, gelenek, görenek ve düşünüşlerle elde edilen birikimin yani kültürün korunabilmesi ve yeni yapının onun etrafında tekrar oluşturulabilmesidir. Bir çoğunun bugünün Alanyasının bir sorunu olarak görmeyip, dudak büktüğü Deniz Bayramı’nın dejenere edilmiş kutlaması, Alanya’nın sahipsiz kalmasındaki kilometre taşlarından birisidir. Taşların yerli yerine konması için, başta Alanya’nın masal anlatıcılarının, “Neydi benim güzel Alanya’m” başlıklı anlatılarından vazgeçip, gerekli şekilde tepki vermesi gerekir. Arkası zaten gelecektir…