Alanya’yı torpillemek

ALANYA'NIN patlayıcı ile resmi düzeyde tanışması 1940 yıllarında başlamış olmalı. Yapımı yıllarca süren ve 1948 yılında hizmete açılan DSİ Dim Çayı Sol Sahil Sulaması'nda, o yıllarda yeterli iş makinası olmadığı için,...

ALANYA'NIN

patlayıcı ile resmi düzeyde tanışması 1940 yıllarında başlamış olmalı. Yapımı yıllarca süren ve 1948 yılında hizmete açılan DSİ Dim Çayı Sol Sahil Sulaması’nda, o yıllarda yeterli iş makinası olmadığı için, kazma kürek gücüne destek olarak dinamit kullanıldığı biliniyor.
Yine aynı dönemde, 1946 yılında

STFA

şirketi tarafından Alanya iskelesi inşasına başlanmıştı. İnşaat alanına en kolay malzemenin taşınabileceği alan olan kale arkası deniz kenarındaki kayalarda patlatma yapılırken, Damlataş mağarasının ortaya çıktığı herkesin bildiği bir olaydır.
1950’lerde ise iskele ile Alanya merkezi arasında yol açabilmek için yıkım yapılmıştı. Dünya Kültür Mirası’na hiç düşünmeden Alanya’yı sokabilecek en büyük değer olan kayalık üstündeki evlerin yok olması pahasına, patlamalar gerçekleştirilmişti…
Devlet yatırımlarına koşut olarak, özellikle çorak alanların, bugünlerdeki gibi inşaata değil ama tarıma dönük “sökümü” için o yıllarda yine patlayıcılar sahnedeydi. Bir Doğu Akdeniz ülkeleri geleneği olan dinamitle balık avlama işi, buralardan aparılan “lokumlarla” gerçekleştirilmiş olmalıydı…
1970’li yılların başında ise Alanya’nın tanık olduğu “kontrollü patlatmalar”, yerini siyasi olanlarına bıraktı. Özellikle dışardan gelen provokatörlerin önünü açtığı; siyasi rakibin işyerini, evini, arabasını dinamitleme olayı Alanya’nın çok da bilinmeyen bir tarihidir…
Filmi biraz geri sarıp 1960’lardaki masum çocukluk günlerine döndüğümüzde, çarşıdaki Takavit Ahmet Ağa’dan aldığımız mantar tabancaları devreye girer. Mermiler (mantarlar!) teneke tabancanın büyüklüğüne göre kısa ya da uzun olarak seçilirdi. Aramızdaki patlayıcı uzmanları(!) ise bir teli bükerek mantarın iki ucuna yerleştirir ve istediği yere bir el bombası gibi atardı…
1980 sonrasının gelişen turizmle beraber göç alan, farklılaşan Alanya’sında ise patlamaların oluşturduğu masum(!) gürültüler yerini yenilerine bırakıyordu. Bir kitle turizmi kaçınılmazı olarak gürültücü olabilme konusunda adeta yarışan şehirde, birinciliği müzikli eğlence yerleri ve motosiklet sürücüleri aralarında paylaştılar!
Alanya sanayi sitesi, “lümpen” diye tanımlanan, belirli bir işi ve ülküsü olmadığı için savrulmalar yaşayan, her türlü provokatif olayda kullanılabilecek gençliğe gürültü üretiyordu. Motosiklet ve arabaların manifolt denen egzoz çıkışlarına, uzaktan kumandalı da çalışabilen minik motorlar yerleştiriliyor ya da egzozlar “abart” denen benzerleri ile değiştiriliyordu. Korkunç gürültü üreten bu cihazlar, ne yazık ki denetimlerden

“TÜV”

belgesi içerdiği için geçebiliyorlardı…
Özellikle vitesli motosikletlerin, gazını kestikten sonra vites küçültüp tekrar gaza yüklenildiğinde çıkan patlama sesi artık şehrin bir gerçeği olmuştu. Kutlama ya da gösteriler sırasında gençliğin kullandığı “atom” ya da “torpil” denen yeni patlayıcılar ise şehri terörize eden başka bir gürültü kaynağı idi. Alanya hırdavatçıları ya da zücaciye dükkanlarından kolaylıkla elde edilebilen bu patlayıcılar, boş bir şişe içinde patlatıldığında ise bir ses bombası niteliğini kazanıyordu.
Özellikle küçük cep parklarında buluşan yeni lümpen gençliğin ya da belli merkezlerde toplananların; sanayi sitesindeki ve çarşıdaki iş yerlerinin Alanya’nın huzura gereksinimi olduğu bu zorlu günlerde daha fazla denetimden geçmesi gerekiyor. Şehrimizi torpillemelerine fırsat bırakmamak için!