Alanya’nın yeni göçmen sorunu

 

Alanya yaklaşık son 40 yıldır göç ile büyüyen ve bu konuda deneyimli bir ilçe. Deneyimden kastım zaman içinde şehrin, aldığı iç ve dış göçü sindirebilmiş, göç hareketliliğini her anlamda bir zenginlik olarak görmüş olması.

 

Son dönemde ise şehir, “düzensiz” ilerleyen bir göç akımını karşılamak zorunda. Zorunda diyorum çünkü artık göç, bu hareketten nemalanan bir bölüm insanın dışındakiler için nimetten çıkıp külfete dönüşmek üzere. Konumuz, dünyayı yönetenlerin ilan ederek çıkarttıkları Ukrayna krizi sonrası yoğunlaşan göç dalgası.

 

Vatandaşının yaşamsal hakkı olan barınmayı, uygun koşullarda ona sağlayamayan bir ülkede yaşıyoruz. Geçmiş dönem ülke yönetimlerinin, en azından lojman adı altında kamu çalışanlarına sağladığı olanaklar da artık yok. Yani eğer Alanya yerlisi değilseniz ya da zamanında bir yatırım aracı olarak konut edinemediyseniz barınma sorunu çekiyorsunuz.

 

Ülkenin yaşamakta olduğu korkunç enflasyon ve onun yol açtığı yoksulluğu karşılayabilmek için çareler arayan vatandaş, en güvenli yatırım aracı gördüğü taşınmazını yabancılara yüksek fiyattan kiralayarak bir nebze olsun kendisini korumak istiyor. Bu da, yüksek kira bedellerini ödeyemeyen, özellikle ücretli insanımızın en doğal hakkından yoksun kalmasına neden oluyor. Bu çok büyük bir krizdir...

 

Gelelim diğerine, aynı oranda önemli olanına… Alanya’da kısaca, “Rusça konuşanlar” diye adlandırılabilen, eski Sovyetler Birliği vatandaşlarının oluşturduğu bir göç dalgası var. Bu insanlar Sovyetik örgütlenme modelindeki kontrol ve denetim mekanizmalarına alışmış, sonrasında da otokratik denen, baskıcı tek adam rejimleriyle yönetilmiş ülkelerin halklarından oluşuyor.

 

Dolayısıyla geleneksel batı demokrasilerinde yaşayan insanlardan farklı davranış modelleri var. Örneğin, sınırları belirlenmemiş bir güvenlik önlemi ya da sosyal yaşam alışkanlığını bozmak, delmek konusunda daha rahat olabiliyorlar. Trafikte araç kullanımından tutun da, konutlardaki ortak yaşam görgüsüne kadar her alandaki bu “karşısındakine saygı göstermeme hali” rahatça gözlenebiliyor. İşin ilginç yönü ise, kendilerine kurallar hatırlatıldığında çok sert reaksiyon veriyor olmaları.

 

Buradaki soru, Alanya’daki bütün Sovyet halklarını temsil etmediğine inandığımız yeni göçmenler, nasıl kendilerini bu denli rahat hissedebilmektedirler? Yoksa günlük yaşamda tanık oldukları denetimsizliğin, yanlışların ve kuralsızlığın cezasız kalıyor oluşu mu onları bu denli cesaretlendirmektedir? Ruslardan trafik ihlali yaptığı için yakınan taksi şoförü, ayni kuralsızlığı günde bilmem kaç kez yaparak onlara örnek oluyor olmasın?

 

Trafikte ve ortak alanlardaki sorun, görünenin en azı. Asıl soru bu insanların ülkelerinden neden kaçıp geldiklerine dair olmalı… Göç kuramcısı Ravenstein göçün nihai amacının “kentte gelişen ekonomik faaliyet ve ticaretten pay alma” isteği olduğunu söylüyor. Alanya’da öyle değil mi? Emlakçısından, komisyoncusundan başlayarak dişçisi, berberi, lokantası ile şehirde bir topluluk oluşturmadılar mı?

 

Bunlar iyi yönetildiği oranda kent disiplinini bozmaz. Ama eğer vatanımız onlara bir fırsatlar ülkesi olarak sunuldu ve dokunulmazlıkları konusunda garanti verildiyse bu çatışmayı doğurur. Şehrin, gelir dağıtımından yeterince pay almadığına inanan yoksulu, benzer iş kolundaki rekabetten etkilenen esnafı ya da sokaktaki lümpeni sosyal medyadaki ırkçı söylemlerden de etkilenerek, uyduruk bir sorunu bahane edip fitili ateşleyiverir…

 

Ülkenin girdiği tehlikeli seçim döneminde yeni dalga göçün çatışma yaratmaması için 1- Kendi ülkelerinin yetkilileri ya da şehrimizdeki dernekleri tarafından uyarılmaları 2- Alanya kamu otoritesinin ön alması yani inisiyatif kullanması önemlidir. Slav halkları ile Türklerin benzerliklerini akılda tutarak…