Alanya İmar Komisyonu, “Yeni Çatı Standardı Yönetmeliği” yapmış, Alanya Belediye Meclisinin onayına sunmuş, Meclisin de onayladığı yeni yönetmelik, yürürlüğe girmiş.
Hayırlı olsun.
Bu konuda emeği geçen, başta Komisyon Başkanı Mustafa Berberoğlu olmak üzere herkese teşekkür ederim.
Sağ olsunlar, var olsunlar…
Var olsunlar olmasına da; bu yönetmelik, Alanya’daki çatı rezaletini bitirmez. Mevcut teras çatılı binalardaki ilkelliği ve sakilliği ortadan kaldırmaz.
Bu sakillikler ortadan kaldırılmadan da Alanya, Avrupai bir kent görüntüsüne kavuşamaz.
Haaa.. Bu durum, İmar Komisyonundaki arkadaşlarımızın iyi niyetli çalışmalarını gölgeler mi?
Elbette gölgelemez.
Berberoğlu başkanlığındaki İmar Komisyonu, gerçekten çok önemli bir girişimde bulunmuş, mevcut koşullara göre yapılabilecek en iyi yönetmeliği yapma gayreti içinde olmuş, kesin çözüme doğru önemli bir adım daha atmışlardır.
Ellerine, kollarına, beyinlerine, yüreklerine sağlık.
Ancak bizim burada üzerinde durduğumuz konu şudur; bu yönetmelik, yılların birikimiyle artık kangren haline gelmiş “asıl ana sorunu” çözer mi, çözmez mi?
Çözmez…
* * *
Alanya, sırtını dağlara, tepelere yaslamış bir kent.
Alanyalının da, Alanya’ya gelen konukların da bir ayakları ya kalede ya bu tepelerde…
Hepimizin malumu; Alanya, bu hâkim tepelerden, son derece ilkel, son derece sakil görünüyor.
Alanya’yı, ilkel Ortadoğu kentlerini anımsatan bu iğrenç görüntüsünden bir an önce kurtarmak zorundayız.
Yazıyoruz, çiziyoruz ama yetkililer hep kulak arkası yapıyor.
Sadece yeni binalara “çatı zorunluluğu” getirmek, bu sakil görüntüyü ortadan kaldırmaya yetmez. Çatısız, eski binalara da “çatı zorunluluğu getirmek” ve “uygulatmak” zorunluluğu vardır.
Aksi halde Alanya, hiçbir zaman bu ilkel ve sakil görüntüden kurtulmayacaktır.
* * *
Sorun, sadece görüntü kirliliği sorunu da değil. Bunun bir de sosyal ve ekonomik boyutu var.
Alanya’daki teras çatıların, tamamına yakını “su ve ısı yalıtımı” sorunlu…
Teras altı dairelerde oturan konut sahipleri, yazın ayrı mağdur, kışın ayrı mağdur.
Mağdur olduğu için de sıkıntılı ve huzursuz.
Bu huzursuzluk, doğal olarak apartman sakinlerinin birbirleriyle olan ilişkilerine de yansıyor. Hoş olmayan şeyler oluyor neticede.
Mağdur daire sahipleri, su ve ısı yalıtımı sorunlarını çözmek için, (haklı olarak) teras çatılarının kapanmasını istiyor.
Ancak “toplu yaşam kültüründen ve sorumluluğundan yoksun” diğer daire sahipleri; işin sonunda ellerini ceplerine atması gerekeceğinden, buna yanaşmıyor. Hepsi el ele tutuşup, ağlamaya, sızlamaya, yokluk/yoksulluk edebiyatı yapmaya başlıyor.
Ama iş, bu alanları kullanmaya gelince; “görgüsüzce ve sorumsuzca” kullanmaktan da kaçınmıyorlar.
Güneş enerjileri akıyor, haberleri olmuyor. Haber veriliyor, oralı olmuyorlar…
Dahası da var…
Gelişen teknoloji, televizyon alıcı sistemlerini sürekli yeniliyor ve geliştiriyor.
Bir bakıyorsunuz, bu sistem bayii elemanları, günün bir saatinde, elinde matkap, akar mı kokar mı araştırması yapmadan, sorgusuz sualsiz sizin çatınızı deliyor.
“Yahu kardeşim, kimden izin aldın da çatımı deliyorsun?…” diye çıkıştığımızda da; ben çatı için bir kuruş para vermem, diyen komşularınızdan birinin adını veriyor; “Efendim üç numaralı daire sahibi ‘del’ dedi…”
… …
Çatılar, anten çöplüğü gibi. (Düşünebiliyor musunuz; 20 daireli bir apartmanın çatısında 50’den fazla çanak anten var.)
* * *
Bitti mi?
Bitmedi…
“Daha”nın da dahası var.
“Çatısız”, dolayısıyla “saçaksız apartmanlara”, dış cephe boyası da dayanmıyor.
Yukarda aşağıya ığıl ığıl akan yağmur suları, kalkan duvarların içine işleye işleye, zemine kadar inerek, tüm katların dış cephelerini etkiliyor.
Dairelerin içi nemden kurtulmuyor.
Metre kareye yıllık bilmem ne kadar yağmurun düştüğü bir yerde, “teras çatı” mı olur!?..
Olursa da böyle olur…
* * *
Bu coğrafyanın iklimiyle bağdaşmayan bu teras çatıları; bu kentin, bu insanların başına bela eden belediyeler, bu sorunu çözmek zorundadır.
Kat Mülkiyet Kanunu buna izin vermeyebilir; başka bir ifadeyle, Kat Mülkiyeti Kanunu, belediyelerin elini kolunu bağlayabilir.
O zaman Belediyeler, bu konuyu, “uygulayıcı sıfatıyla”, bölge milletvekilleri kanalıyla meclise taşıyıp; Kat Mülkiyeti Kanununa, bu malum sıkıntıları çözecek ek hükümleri koydurmak durumundadır.
Yani?
Yani bu konuyu ya belediyeler çözecek, ya da belediyeler çözecek.
Başka yolu yoktur bunun...
* * *
Belediyecilik gönül işidir.
Yürek işidir.
Görgü işidir.
Belediyecilik, inanç ister, özveri ister, azim ister, kararlılık ister…
Olaylara geniş boyutlu bakış ister.
Belediyelerin, “hazreti mevzuatın” arkasına sığınmaya, saklanmaya hakkı yoktur.
İyi bir belediyeci, sorunu kökten çözen, çözmek isteyen belediyecidir.
Oysa ülkemizin pek çok yerinde ve de Alanya’da, “Adım Hıdır, elimden gelen budur” türü belediyecilik yapılıyor.
Hal böyle olunca; çözüm diye ileri sürülen çözümler(!); çözüm değil, çözümsüzlük getiriyor.
Alanya’nın kangren olmuş rezil çatılarına getirilmek istenen çözüm(!) de böyle bir çözümdür…