Alanya'nın il umudu ve Büyükşehir Yasası'nda revizyon sinyalleri

BÜYÜKŞEHİR Belediye Kanunu'nun hayata geçmesiyle birlikte yerel yönetimlerimizde köklü bir dönüşüm yaşandı. Belde belediyelerinin tarih olması, köylerin mahalle statüsüne geçirilmesi ve imar yetkisinin büyükşehirlerin uhdesine bırakılması, beraberinde pek çok tartışmayı ve uygulamada karşılaşılan zorlukları da getirdi. Özellikle ilçe belediyelerinin yetki alanlarının daralması, imar planlamalarındaki merkeziyetçi yaklaşım ve kırsal mahallelerin kimliksizleşmesi gibi sorunlar, yasanın üzerinden geçen yıllara rağmen etkisini sürdürüyor. Bu süreçte en çok dillendirilen eleştirilerin başında, yerel demokrasinin zayıflaması geliyor. Belde belediyelerinin kapanmasıyla birlikte, bu bölgelerdeki seçilmiş temsilcilikler ortadan kalktı ve yerel halkın yönetime katılımı azaldı. Kararların daha merkezi bir noktadan alınması, yerel ihtiyaçların ve hassasiyetlerin yeterince dikkate alınmadığı yönünde eleştirilere yol açtı. Bir diğer önemli eleştiri noktası ise imar yetkisinin büyükşehirlerde toplanmasıyla yaşanan sorunlar. İlçe belediyelerinin imar planlamasında söz sahibi olmaması, hızlı ve yerel dinamiklere uygun çözümler üretilmesini zorlaştırdı. Plansız yapılaşma, altyapı sorunları ve çevresel kaygılar gibi pek çok olumsuz sonuç, bu merkeziyetçi yaklaşımın ürünü olarak gösteriliyor. Özellikle turizm gibi dinamik sektörlere sahip ilçelerde, hızlı karar alma mekanizmalarının eksikliği büyük sorunlara yol açabiliyor.

Kırsal mahalle statüsü de eleştirilen bir diğer önemli başlık. Köylerin mahalle statüsüne geçirilmesiyle birlikte, bu bölgelerin kendine özgü yapısı ve ihtiyaçları göz ardı edildi. Tarım ve hayvancılıkla geçinen kırsal kesimin, şehir merkezindeki mahallelerle aynı statüde değerlendirilmesi, bu bölgelerdeki yaşam kalitesini olumsuz etkiledi. Hizmetlere erişimde yaşanan sıkıntılar ve kırsal kimliğin korunması konusundaki yetersizlikler, sıkça dile getirilen şikayetler arasında yer alıyor.

Tam da bu eleştirilerin yoğunlaştığı bir dönemde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yerel yönetimlerde yeni düzenlemeler yapılacağına dair açıklamaları, umutları yeniden yeşertti. İlçe belediyelerinin yetkilerinin artırılması, imar planlamasında daha fazla söz sahibi olmaları ve kırsal mahalle statüsünün netleşmesi gibi beklentiler, yerel yönetimlerde daha katılımcı ve etkin bir model arayışının işareti olarak algılanıyor. Büyükşehir ve ilçe belediyeleri arasındaki yetki karmaşasının giderilmesi ve daha sağlıklı bir iş birliği ortamının oluşturulması da bu revizyonun önemli hedefleri arasında olmalı.

Bu revizyon sürecinde konuşulan en heyecan verici olasılıklardan biri ise, merkeze uzak ve kendi dinamiklerine sahip ilçelerin il yapılması ihtimali. Özellikle Antalya'nın gözbebeği Alanya gibi, ekonomik potansiyeli, nüfusu ve coğrafi konumuyla öne çıkan ilçeler için bu durum, uzun yıllardır süregelen bir beklentinin gerçekleşmesi anlamına gelebilir. İl statüsü, Alanya'ya daha fazla yatırım çekme, hizmet kalitesini artırma ve kendi kaderini tayin etme konusunda önemli bir avantaj sağlayacaktır.

Elbette, bu revizyon arayışının altında yatan asıl motivasyonun ne olduğuna dair şüpheler de var. 2011 yılına kadar Oslo'da sürdürülen açılım sürecinin hemen ardından gündeme gelen Büyükşehir Kanunu, dönemin siyasileri tarafından eyalet sistemine geçişin hazırlığı diye eleştirilmişti.

Bugün terörsüz Türkiye sloganıyla sürdürülen görüşmelerin hemen ardından bu önemli konunun tekrar gündeme gelmesi kafalarda soru işaretleri yaratıyor.

Bu revizyonun asıl amacı zamanla netleşecek. Ancak, bu iddiaların uzağında yerel yönetimlerde daha etkin, katılımcı ve yerel ihtiyaçlara duyarlı bir model oluşturma çabası, uzun vadede vatandaşların yaşam kalitesini artıracak ve yerel demokrasiyi güçlendirecektir. En büyük temennimiz ise, bu sürecin Alanya'nın hak ettiği il statüsüne kavuşmasıyla taçlanmasıdır.

Esen kalın...