Artık, özellikle bir Kurban Bayramı ritüeli olarak, şehrimizi ziyaret eden konukları arkalarından çekiştirmek adetten oldu. Onların boy boy fotograflarını yayınlayıp, kenti ne hale getirdiklerini öfkeyle konuşup, tartışıyoruz.
Böyle davranmakta pek haksız da değiliz. Gerçekten, nereden geldiklerini ancak araç plakalarından çıkartabildiğimiz yerli konuklarımız, üç dört gün boyunca Alanya’yı darmadağın edip gidiyor. Biz, şehir ahalisi de doğal olarak onlardan şikayetçi oluyoruz.
Bu bayram ise biraz daha farklı görüntüler oluştu. COVID-19 salgını nedeniyle şehrimizi ziyaret edenler, geçmiş yıllara göre neredeyse yarı yarıya azalmıştı. Bir de, hem salgın önlemi hem de ülkedeki ekonomik çöküntünün bir yansıması olarak çekirdek aileler tatile rağbet etmemişti.
Onların yerine, Anadolu gençliği Alanya’daydı. Yaşları gereği bir aile geçindirmedikleri sezilen, dolayısıyla daha bağımsızca para harcama gücünde olan delikanlılar, araçlarına atlayıp Alanya’nın yolunu tutmuştu.
Alanya’ya yakın illerden gelen bu genç konuklarımızın, tüketirken ve eğlenirken şehri hoyratça, saygısızca kullanmalarını eleştirirken bir başka konu üstünde de tartışmaya başladık. COVID-19 nedeniyle çoktandır unuttuğumuz eğlence sektörü turistlerimizin gelişiyle yine canlanmıştı.
Misal, şehrin şahnişini yani cumbalı konuk odası sayılan iskele bölgesini mekan tutmuş gezi teknelerinin işi yoğunlaşmıştı. Özellikle son dolunay gecelerinin tekne turlarındaki, sonun
a kadar açılmış iğrenç müzik tepki toplamıştı.
Dolayısıyla, “Angara’nın Bağları” ya da “Erik Dalı Gevrek Olur” gibi ucube parçaların çalındığı “dolunay turları!”ndaki müzik ile, şehrimize gelen konuklarımızın beğenileri karşılaştırıldı. Ne ilginçtir ki, konuklarımızın araçlarının çoğundan da benzer müzik nağmeleri, hem de sonuna dek açılmış haliyle gelmekteydi.
Soru şuydu; “Standart beğeni düzeyinin çok altındaki eğlence ve yaşam kültürüne sahip oldukları görülen konuklarımızın talebi mi Alanya’daki hizmet sektörünü yönlendiriyordu, yoksa Alanya zaten her şeyiyle vasat bir yerleşim haline geldiği için mi bu konuklar Alanya’yı tercih ediyor, kendilerini burada rahat hissediyorlardı?”
Soru aslında çok basit olarak şöyle de dillendirilebilirdi: Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkıyordu?
Haliyle biz; çekirdek, şoven Alanyalılar vasatlaşmayı kendimize hiç yediremediğimiz için, konuklarımızın talebi üzerine şehirde böylesine bir arz oluştuğu düşüncesinde yoğunlaştık. Onlar istememiş olsaydı, bu tür bir eğlenceyi biz sunar mıydık? “Dinleyici kitle vardı da, biz mehtap turunda Mozart’ın Ay Işığı Sonatını mı çalmadık?” benzeri düşüncelere saplandık
Har türlü yoruma saygım sonsuz. Ama nasıl bir etkileşimle oluştuğundan bağımsız, Alanya’nın düşünsel, yönetsel, yaşamsal her türlü alanıyla müthiş bir düşüş içinde olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Vasatlığın, sıradanlığın şehri esir aldığını kabul etmenin zamanı geldi de geçiyor.
Alanya’daki her alanın kifayetsizleri, yetersizleri, doğru olduğunu varsaydıkları yaşam biçimlerini şehre dayatıyorlar. Şehir halkının da bu kalıp içinde yaşamasını istiyorlar. Örneğin; gezi teknesindeki eleman tek başına, mehtap turuna katılan konuğun bu tür müzikten hoşlandığına karar verebiliyor.
Bu böyle gitmez. Arz talep üstüne kurulmuş bu zincir bir yerden kırılmalıdır. Adı geçen kırılma tabii ki şehir yönetiminin demir makası aracılığıyla olmalıdır. Etkin denetimler ve yasaklamalar ile nitelik düşürücü faaliyette bulunmaya gelenlerin Alanya’da rahat etmemesini sağlamak onların elindedir.
Yalnız tek şart var; kendilerini muhalefet olarak adlandıranların da olayı kavrayıp, otoriteyi zorlaması gerekiyor!