Alanya'da teşhis tamam tedavi beklemede

DEĞERLİ okurlarımın zaman zaman köşelerime yaptığı katkılar, çözüm odaklı yaklaşımları ve "Şunu da yaz!" diyerek bana rehberlik etmeleri, bir yazar için en büyük mutluluk kaynaklarından. Bu gönüllü akıl hocalığı sayesinde, Alanya'nın nabzını daha iyi tutabiliyor, sorunlara farklı pencerelerden bakabiliyorum. İşte bu değerli katkılardan biri, Alanya'nın kanayan yarası üzerineydi: "Alanya neden boş?"

Alanya'ya dair yazdığım bir yazının altına gelen, İbrahim Bey'in o can alıcı yorumları zihnimde yankılanıyor; "Reklam şunu bunu demekle olmuyor, biraz gerçekçi olmakla oluyor ve akabinde yerel yönetimlerin yapmış olduğu işi düzgün yapmaları gerekiyor! Her caddeye, sokağa, her tarlaya, mısır tarlasına, buğday tarlasına, bostan tarlasına dükkân açılırsa, dükkân ruhsatı verilirse, buna müsaade edilirse, göz yumulursa bu kaçınılmaz kardeşim. Alanya'da turist yok değil, turist var ama turist nerede? Çıkın bir bakın bütün şehri boydan boya gezin, 150 kişilik otel yapmış, otelin altında 15 dükkân var, otelin dışında 30 dükkân var işte sorun bu."

İbrahim Bey'in bu tespitleri, aslında hepimizin bildiği, fısıltılarla dile getirdiği ama yüksek sesle söylemekten çekindiği bir gerçeği yüzümüze vuruyor. Sorunların ne olduğu aşikâr. Teşhis konulmuş durumda, Alanya, kontrolsüz bir yapılaşma ve ticari alan doygunluğu yaşıyor. Her köşe başında, her metrekarede bir dükkân, bir işletme açma hevesi, şehrin dokusunu bozarken, ekonomisini de çıkmaza sokuyor. Turist var, evet, ama nerede? Eskiden capcanlı olan çarşılar, sokaklar şimdi neden bu kadar boş?

Cevap basit: Aşırı arz, talebi ezmiş durumda. Bir otelin altında 15, dışında 30 dükkân olması ne demek? Bu, her adımda aynı ürünlerin, aynı hizmetlerin sunulduğu, birbirini tekrar eden bir ticari kaos demek. Bir şehir düşünün ki, her biri turiste ulaşma derdinde olan yüzlerce, binlerce dükkanla dolu ama o turistlerin gideceği, vakit geçireceği, kendine özgü bir şeyler bulabileceği alanlar yok denecek kadar az. Turistlerin deneyimi, sonsuz dükkân rafları arasında kaybolup gitmekten ibaret hale gelmiş.

Bu durum, Alanya'nın ruhunu çalıyor. Bir zamanlar kendine özgü atmosferiyle büyüleyen, daracık sokaklarında tarihi fısıltılar taşıyan bu şehir, şimdi her biri birbirinin kopyası ticari tabelaların istilasına uğramış durumda. Tarım alanları, yeşil tarlalar, her bir karış toprak betonlaşmaya kurban edilmiş. "Mısır tarlasına dükkân ruhsatı verilirse..." İşte bu cümle, Alanya'nın içinde bulunduğu trajedinin özeti.

Aslında herkes bu sorunun farkında. Teşhis konulmuş, hem de en net haliyle. Peki ya tedavi? İşte işin en zor kısmı da burada başlıyor. Çünkü tedavi, bir dizi radikal kararı, cesur adımları ve geçmişin hatalarıyla yüzleşmeyi gerektiriyor. Yerel yönetimlerin, "İşi düzgün yapmaları" gerektiği, sadece bir dilek olmaktan çıkıp, acil bir eyleme dönüşmeli.

Alanya'yı bu kısır döngüden çıkarmak için artık laftan çok icraata ihtiyacımız var. Planlı şehirleşme, ticari alanların yeniden düzenlenmesi, tarım alanlarının korunması ve en önemlisi, Alanya'nın kaybolan kimliğini yeniden keşfetmesi… Bu, sadece turizm sektörü için değil, bu şehirde yaşayan her bir birey için hayati bir önem taşıyor.

Teşhisimiz tamam, hem de çok değerli bir okurumuzun net tespitiyle. Şimdi sıra tedavide. Peki, Alanya bu kangrenleşen yarayı sarabilecek mi? Yoksa sadece konuşup, yine tedavi beklemeye devam mı edeceğiz? Bu sorunun cevabı, hepimizin ortak çabasında ve en çok da yerel yönetimlerin atacağı adımlarda gizli.

Esen kalın...