İLKOKUL
3. veya 4. sınıftayım.
Ki sene 82 veya 83'e tekabül ediyor.
Sınıftayız, dersin tam ortasındayız.
"Çat" diye kapı açıldı.
En önde okulun müdürü, arkasında ise elleri "ceyms bond" çantalı iki müfettiş, sınıfa daldılar.
80 ihtilali yapılalı iki üç sene olmuş, evlerine çamurlu postallarıyla askerin girip arama yaptığı görüntüler çocuk aklımızla hepimizin zihninde taptaze duruyor, haliyle takım elbiseli kravatlı müfettişlerden ürküyoruz.
Kenan Paşa'nın eseri (!) olan 12 Eylül sabahı hepsi bir anda Atatürkçü kesilen yöneticilerden biri olan badem bıyıklı okul müdürümüz müfettişleri tanıtıp Ankara'dan gelen tebligatı 8-9 yaşındaki kara önlüklü biz çocukların yüzüne direkt okuyor.
Diyor ki: "Çıkarın tüm kitaplarınızı, açın en arkadan bir önceki sayfalarını. Türkiye'nin doğusundaki Ermenistan haritasını, bir milimi dahi gözükmeyecek şekilde en koyu kalemlerinizle karalayın. Yok edin Ermenistan'ı, çizin üzerini."
"Netekim" emir büyük yerden geldiği için çıkardık kitapları kalemleri, ne kadar Ermenistan haritası varsa karalara boğduk.
O gün Antep'in bilmem kaç yüz okulunda yapılan bu uygulama, 80'li yılların kaotik siyasi ortamında ülkenin tüm okullarında yapılmıştı.
Biz karaladığımız ve "ilkokul çocukları olarak" üzerini çizdiğimiz için artık Ermenistan yok olmuştu, askeri cunta idaresinin bakış açısıyla.
Ülke yönetimi, zihniyet, ülkeler arası ilişkiler bu düzeydeydi.
Ermeni Asala örgütü Avrupa'daki diplomatlarımızı birer ikişer katlediyor, biz de bunun karşılığında ilkokul çocuklarına Ermenistan'ın üzerini karalatıp had bildiriyorduk!
O yıllarda "Sınırımızı ihlal etti" deyip Rus uçağını vurmamıştık henüz, 8 ay efelendikten sonra bir çırpıda özür de dilememiştik.
"Bu Cuma'yı Şam'da kılacağız" deyip, namazı gölgesinde kılacağımız türbeyi de kamyona yükleyip kaçırmamıştık henüz.
Zor yıllardı, çocuk bile olsan...
Niye anlattım bu kara kalemli, kara önlüklü, kara günlerin hikayesini, biliyor musunuz?
Bir zamanlar halkları olarak değil, sadece yöneticilerinin kanlı bıçaklı olduğu Ermenistan meselesinden daha büyük, daha tehlikeli bir ülke/mesele/süreç var önümüzde.
"Suriye."
Açın gazete sayfalarını, televizyon haberlerini, şuna benzer mevzular dönüyor ülke gündeminde.
Çocuklara tecavüz eden, takip edip taciz eden, sokakta köpeklere tekme atılmasına gönlü razı gelmeyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını bıçaklayıp öldüren, dövüp ağzını burnunu kıran, 1300 TL asgari ücret yerine 500 TL'ye ve üstelik sigortasız çalışan Suriyelilerden geçilmiyor ülkenin sokakları.
Daha bir kaç yıl önce memleketlerindeki deprem yüzünden Alanya'ya getirilen Vanlı hemşerilerimize tahammül edemeyen...
Hatta...
Daha birkaç gün önce bayram tatili için gelip; çoluk çocuk, don gömlek çimde yatanlara dayanamayan bir kısım Alanya ahalisi, Suriyelilere ufaktan diş bilemeye, aba altından sopa göstermeye çoktan başladı, benden söylemesi.
Bugün gidip inceleyin, Alanya'nın 5 yıldızlı pek çok otelinden tutun da, en ufak pansiyonuna kadar şehrin onlarca turistik tesisinde yüzlerce Suriyeli çalışıyor, çalıştırılıyor.
Hem de hiçbir Cuma'yı kaçırmayanlar, sosyal medya hesaplarında gariban Konyalıların fotoğrafıyla dalga geçenler, buna mukabil Suriyeli çalıştırıp sigortasını yatırmayanlar, maaş diye üç kuruş para verenler tarafından.
Turistik tesislerde sigortasız, asgari ücretin yarı parasına, çoğu zaman karın tokluğuna çalışan/çalıştırılan, yarın öbür gün TC vatandaşı yapılacakları konuşulan Suriyelilerin yaratacağı buhran, korkarım ki özellikle kışın Alanya'da büyük sosyoekonomik tehlikeleri de beraberinde getirecektir.
Merkez turistik çarşıdaki dükkanlarını doğulu ve güneydoğulu TC vatandaşlarına kiraladıkları için sert tepki gören dükkan sahiplerinin yaşadıklarını, kışın Suriyelilere ev kiralayan, iş verenlerin de yaşaması işten bile değil.
Benimki bir tahmin değil, şimdiden tedbir alınması gereken acı bir tespit.
Bu arada...
İddia odur ki...
Sugözü'ndeki, Bektaş'taki, Konaklı'daki, Avsallar'daki, Oba ve Tosmur'daki 30-35 yıllık eski ve ücra bölgelerdeki binalarda 3-5 aile, 15-20 kişi aynı dairelerde yaşamak zorunda oldukları konuşulan bu kadar Suriyelinin bir kaydı küreği var mıdır, birileri bunu akıl etmiş midir, bilinmiyor.
Şimdiden TC vatandaşı yapılıp ilk genel seçimde oy deposu olarak görüldükleri belirtilen Suriyeliler konusunda "Ankara kızmasın, kulaklarımız çekilmesin" diye herhangi bir kayıt altına almak, tutanak tutmak kimsenin aklına gelmiş midir, o da bilinmiyor.
Bilinen bir şey varsa o da şudur.
Umarım kayıt vardır.
Değilse, vah halimizedir.