Eskiden belediye başkanlarına, isimlerinin arkasına “ başkan” ekleyerek hitap edilmezdi. Bu uygulama ülke ölçeğinde son dönemlerde yaygınlaştı. Alanya’da yeni bir sayfanın açıldığı varsayılırsa ve örneğin Osman Tarık Özçelik’den bahsedilecekse, seçim sloganında kullanıldığı gibi “Osman Başkan” değil, yalnızca “Özçelik” diye seslenilmesinden yanayım. Bu hitap şekli “başkan, reis” gibi otoriter bir adlandırmayı barındırmayacağı gibi, Özçelik’i de özgün bir isim haline getirerek onu bir öncekinden ayıracaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), çok güçlü bir halk desteğinin belediye meclisi oluşumuna da yansımasıyla, Özçelik liderliğinde Alanya’nın en azından önümüzdeki beş yılına damga vuracak gibi görünüyor. Alanya belediyesinin, Türkiye’deki bir çok yerleşimden daha oturmuş bir kurumsal yapıya zaman içinde kavuşmuş olmasına rağmen, yönetilmesi çok da kolay değil. Bu, Özçelik döneminin en azından başlangıcında da böyle olacak.
Çünkü geçmiş dönemin, yine ülke yönetiminden bağımsız olmayan şekilde, yeni seçilenlere bıraktığı çok kötü bir mirası var. Hubris Sendromu ile belirgin güç zehirlenmesinin yaşandığı, bırakın halkı, meclis üyelerine bile hesap vermenin düşünülmediği bir dönemden alınacak büyük dersler olmalı. Yatırımlarda şeffaflığın gözetilmediği, harcamaların kamuoyundan gizlendiği, halkın istemlerinin projelere yansımasının hiç düşünülmediği bir yapının tarihe gömülmesi gerekiyor.
Yine geçmiş dönemin en kötü mirası, özellikle inşaat imar ve iskan gelirlerinin, en azından bir kısmının faturalandırılmadan tahsil edilmesinin “çok doğalmış gibi sunulması” şeklinde oldu. Böylesi, kayıt altında olmayan gelirlerin, “Alanya yararına, şehrin gelişimi adına” kullanıldığı söylencesi rahatlıkla dolaşıma sokuldu. Daha da ötesi, bu denetimsiz gelirlerin nerelere aktarıldığının halkın diline düşmesi bile yönetimde rahatsızlık vermemeye başladı. Sonuçta halk faturayı kendisi kesti!
Hep yazıp söylüyoruz; “hiçbir şey zamanın ruhundan bağımsız gelişmiyor.” Aynı Türkiye ölçeğinde olduğu gibi (detaylarını başka yazılarda açacağım) Alanya’da da, şehri talan edip bundan zenginlik üretmeyi öngören bir sistemi halk bir ara talep etti. Şimdi ise onarım istiyor, bunun için Özçelik işbaşında. Özçelik, başkanlığındaki adaletli yönetimle Alanya’nın adını her anlamda temize çıkaracak, hatta o çok dillendirilen, “şehrin katma değerinin yükseltilmesini” de sağlayacak, sağlamalı…
Bunun için gerekli şartlar var tabii. Birincisi, özellikle yönetime yakın olanlar asla “talepte bulunmayacak!” Geçmiş dönem “tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan?” örneklemesiyle sorgulanıyordu. Yani halk mı, (diyelim ki müteahhit) belediye yönetimini verdiği har(a)ç ile yolsuzluğa sürüklüyor, yoksa belediye ondan bunu talep ettiği için mi halk vermek zorunda kalıyor tartışması vardı. Yeni yönetimin eskisinden bu anlamda ayrılabilmesi, onun mirasını reddettiğini göstermesi için “devr-i sâbık yaratması” gerekiyor. Bu tümce yanlış anlaşılıyor. Sâbık Arapça “düne yani geçmişe ait” demektir, suçlu demek değildir. Dolayısıyla, direk bir suçluya yönelmeden yapılacak geçmiş sorgulaması şarttır.
Bugünden başlayarak CHP ve belediye yönetiminin yıpratılmaya başlanabileceğini de akılda tutmak gerekiyor. Yıpratma yalnızca dışardan gelmeyecektir. Alınan seçim başarısında bir şekilde pay sahibi olduğuna inananlar, yönetim erkinde de yer almak isteyebileceklerdir. Osman Özçelik’in liderlik yeteneği işte burada ortaya çıkacak, yılların yöneticilik deneyimi ile uygun kararları verecektir.
Özçelik ve arkadaşlarının asıl büyük şansı, “CHP Belediyeciliğinin” Alanya’ya da yansıyacağının, örnek proje ve yaşamsal kararlarda genel merkezin yol göstericiliği ve dahası denetimiyle ilerleneceğinin bilinmesidir. Atatürk Cumhuriyeti ilkelerinden başka ideolojik yayılmaların merkezi haline gelmeyen bir belediye yönetimi Alanya’nın, yalnızca daha uygarca, refah ve huzur içinde yaşanan bir şehir olması için çalışacaktır. Öyle umuyoruz…
OK