GÜNÜMÜZ
siyasetinin vazgeçilmez unsurlarından biri de "hipnotik telkin" yöntemi, ki, geçmişinin 200 yıla dayandığı söylenegelen bu yöntemi iyi kullanan siyasiler söylemlerini oya tahvil ederken, seçmenin bilinçaltına nüfuz edemeyenler ise kelimenin tam manasıyla sandıkta hüsrana uğruyor.
Türk siyasetinde bazı liderler bu tekniği bilerek ya da bilmeyerek en güçlü şekilde kullanıyor ve başarıya ulaşıyor, örnekse Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
Bazı liderler de farkında olmadan tersine hipnoz yaparak partililerin bile tepkisini çekiyor, örnekse CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan çekirdekten yetişme bir siyasetçi. Tabandan gelen her siyasetçi gibi gençlik kollarında yetişmiş, pişmiş, ilçe başkanı olmuş, belediye başkanlığı, ardından başbakanlık yapmış bir isim.
Bu nedenle, kendisi zirvedeyken bile aşağılarda, partinin diplerinde neler olup bitiyor, ne dolaplar dönüyor, hepsinin ve her şeyin farkında.
Elbette sadece çekirdekten yetişmiş olmak yetmiyor, hele ki günümüz dünyasında.
Profesyonel destek alan, imaj eğitimleri alıp imaj danışmanlarıyla çalıştığı bilinen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın en büyük şansı ise imam-hatip kökenli olması.
Hitabet yeteneği, kelimeleri kullanış biçimi, sözcüklerin ağzından çıkarken yarattığı iniş çıkışlar bile, en zor koşullarda dahi en büyük sorunların üstesinden, üstelik sadece kısa bir konuşmasıyla gelmesine yetiyor da artıyor.
Tıpkı İtalya, Portekiz, İspanya gibi, rutin Akdeniz ülkelerinden biri olan Türkiye'deki milyonlarca insan/seçmen de görselliğe ve işitselliğe kıymet veriyor.
Sadece bakıyor ve duyuyor.
Hal böyle olunca, okumayı pek sevmeyen, sadece izleyen, ki ülkemizde televizyon bu nedenle bu kadar popüler, duyduğuna prim veriyor, gördüğünü onaylıyor.
Şöyle bir örnek vereyim.
Bugün, yani 31 Ekim tarihi itibariyle Alanya'daki bir zincir markete gidip 100 liralık temel ihtiyaç malzemeleri satın alın, sonra o ürünleri bir kağıda not edip aynılarını 31 Kasım'da yeniden satın alın, arada en az 20-30 TL fazla fark çıkacaktır. Sonra her iki alışverişin fişlerini yan yana koyup sosyal medyada paylaşın, altına da, "Biri bugün, diğeri geçen ay satın alınan aynı ürünler. Arada da şu kadar fazla rakam var" diye yazın, görselliğe ve gördüğüne inanıp onay veren bir toplumu ancak böyle etkileyebilirsiniz, kendi saflarınıza çekme sürecini başlatabilirsiniz.
Türkiye gibi bakmayı ve duymayı seven halkları olan ülkeler bundan anlar, bu yöntemi sever.
Her şeye ufak ufak zam yapılan ama çaktırılmayan bir ülkede, muhalefete düşen görev, halkı bu tür görsel malzemelerle ikna etmek olmalı iken, okumayı sevmeyen bir toplumda kuru kalabalık yaratan sıradan açıklamalarla seçmeni kendi partilerine doğru çekmeye çalışmak, akıntıya karşı kürek çekmekle eşdeğerdir.
Örnekse, CHP İlçe Teşkilatı'nın her hafta düzenledikleri rutin toplantılar sırasında yapılan, sıkıcı, üç beş dakikalık gündeme dair açıklamalar.
Aslında emekli bir eğitimci olmasına karşın otel işletmeciliği de yapan CHP Alanya İlçe Başkanı'nın sürekli turizmin kötü gidişatından dem vurması, ne yüzergezer denilen kararsız seçmeni, hatta ne de kendi tabanını etkilemektedir.
Örneklerine ancak yabancı televizyon dizilerinde veya Hollywood imalatı sinema filmlerinde rastlanan Amerika ve Avrupa'daki devasa köprüleri, otobanları, hızlı trenleri, havalimanlarını gördüğünde coşan, elleri patlayıncaya dek alkışlayan, sesi kısılıncaya dek sloganlar atan bir halkın bilinçaltında yüzyıllardır süregelen bir "Avrupa'yı fetih" olgusu varken ve iktidarın hizmet noktasında algı operasyonları sürekli oraya vurgu yaparken, kuru ve sıradan açıklamalar yaparak gün geçirmek, hem emeğe yazıktır, hem parti ideolojisine ihanettir, hem de havanda su döverek dostlar alışverişte görsün mantığı ile koltuk işgal etmektir.
O köprünün, otobanın, havalimanının kendi parasıyla yapıldığını bilen ancak bilinçaltına farklı unsurlarla hitap edildiği için "Avrupa Avrupa duy sesimizi" diyerek o projelerle Haçlılara haddini bildiren (!) seçmen, iktidarın gemisine çoktan binmiştir bile.