Affınıza sığınarak, Duran’ı lakabıyla yazmazsam tanımazsınız. Deli Duran’ı Seyir Terasına çıkarmışlar ve Alanya’ya bakmış “ayen cücük ekecek alan komamışlar” demiş.
1960’larda Alanya’yı “işte Selçuklu kenti böylesi bir yerdir” diye tanımlamak doğru olurdu. Alanya’da zaman Selçukluya ihanet etti. Önce alan kazanma adına deniz dolduruldu. Tersanenin benzeri 3 göz ve sivri kemerli tonoz yapı tamirat bahanesiyle ucun ucun yıkıldı. Yanında bulunan 2 eski ev de göz göre göre yok edildi. Alanya kültürüyle ilgisi olmayan barlar bölgesi böyle ortaya çıktı. Kızıl Kulenin dibinde bulunan İlifos Suyuna inen, murçla yapılan ve başlı başına tarihi eser sayılan yekpare taş merdiven ve kuyu, üstüne yapılan 5 katlı yapının fosseptik çukuru oldu.
Keller Muharı, Kızlar Muharı noktalarının yerlerini bilen kaldı mı, bilmiyorum. Bu iki isim Güllerpınarı ve Kızlarpınarı Mahallelerine isim kaynağı olmuşlar. Oysa bu pınarlar simgesel olarak korunabilirlerdi. Benzer şekilde anıt ağaçlar vardı, şimdi yoklar. Beledan (çınar) ve kauçuk ağaçlarının altında bulunan kerevetler kentlinin soluk almalarına yarardı. Hasbahçe’de bulunan ulu çınarı gören bir asker “ bu ağaç bizim köyde olsa, altında 2 000 koyun yayılırdı” demiş. O ağaç; şükür, altında akan su ve mahalleli sayesinde hala yerinde. Umarım açılacak bir yola kurban gitmez.
Gelen evrak giden evrak mantığıyla görev yapan koruma kurulları değerlerin yitip gitmesine seyirci kalmaktadırlar. Restorasyonu tamamlanmış yapıların korunması ve kullanımı ayrı bir sorundur. Reklam panoları ve büyük yazılar yapıların zarafetini bozmaktadır. Bu aymazlığa Alanya Mimarlar Odası bile aldırmamaktadır. Sivil denetim görevi yapması gereken ve kamu yararına çalışması için kurulmuş olan başta Mimarlar Odası ve diğer oda ve dernekler Maliyenin zaptiyesi gibi çalışmaktan başka işe yaramamaktadırlar. Gerçekte sivil denetimin başarıldığı bölgelerde belediye başkanlarının elleri de güçlenir ve daha başarılı olurlar.
Görgüsüzlük; kentlilere has hastalıktır ve kentte yaşayıp kentli olamamaktır. Delilik de eğer kalıtımsal nedenlere bağlı değilse kentli hastalığıdır. Egzoz ve baca gazları, gürültü kirliliği, trafik, iş yoğunluğu, reklam ve pazarlama teknikleri; kentliyi canından bezdirir. Plansız yapılaşma ve spekülatif hareketler kentlerimizin kültürel kimliğini yitirmesine neden olmaktadır. Böylesi şişen kentler, görgüsüz kentlerdir.
Terör ve depremin verdiği acıyla yazı yazmak kolay değil. Ama inancım şudur ki “neye sahip olduğu bilinci yüksek topumlar sorunlarını daha kolay çözer”. Hassasiyetimiz Alanya’nın geçmişinin yüceliğine olan inancımızdandır.