Riviera en yalın anlatımı ile deniz kıyısı demektir. Kelime İtalyanca’dan köken aldığı için, İtalya’nın Akdeniz’e bakan yüzü böyle adlandırılmış.
Deniz turizminin ilk başladığı yer olan Fransa’nın Akdeniz sahili, yüz küsur yıldır en meşhur Riviera olarak bilinmiş.
Türkiye Rivierası ise doğuda Alanya’dan başlayıp batıda Muğla’ya kadar uzanan coğrafyayı içermiş.
Riviera tanımına ise çok uzun ve geniş plajları ile en çok Alanya uymuş. Belki de bu yüzden turizmin daha emekleme zamanlarındaki ilk tanıtım broşürlerinde Alanya için Turkish Riviera deyimi uygun bulunmuş.
Alanya hem coğrafya hem insan yapısı açısından en saf, en doğal olduğu 1960’lı ve 1970’li yıllarda Riviera oluşunun hakkını vermiş. İlk otellerinden birisinin adı Riviera olmuş.
Alanyalı, tanıtımda kullandığı Turkish Riviera tanımına uygun olarak yaşamış. Kasabalının bir bölümü yaylacılık geleneğini sürdürürken, şehir merkezi ahalisi denizi kullanmış, Akdenizli yaşam biçimini sürdürmüş.
Akşam üstü deniz kıyısındaki, şimdi gazino halini almış olan parkına, çay bahçesine gitmiş. Bamyacı’dan aldığı dondurması ile iskeleye yürümüş, Adnan İzmirli’nin mütevazi işletmesinde konuklarını ağırlamış.
Ne trajiktir ki, “o yıllardan başlayarak kasabanın yerel idarecileri hizmet adına sahille, plajla oynamayı kendine hedef seçmiş”. Bugünlere dek ulaşan o yok edici zihniyetin ağa babaları altın rengi kumsalı toprakla doldurarak, kendilerince alan yaratmışlar.
Yıllar geçmiş, Alanya her anlamda Akdenizli olmayanlarca işgal edilmiş. Denizin kullanımı unutulmaya yüz tutmuş. Dışardan gelenler ve “İçimizdeki Dışarlıklılar” Alanya’ya başka yaşam ve kazanç biçimleri dayatmış.
Her doğa talanına ve emek sömürüsüne dayanan kazanç gibi bu yeni dayatmaların da bir sonunun olduğu anlaşıldıkça kıyı ve deniz turizmi yeniden akıllarına gelmiş. Alanya’nın “sürdürülebilir ve vazgeçilemez, üstünden tanıtım yapılabilecek en büyük değerinin” şehir içi sahil bandı olduğu belgelerle sunulmuş. Bunu yok etmeye kalkmanın da en büyük hainlik olabileceği defalarca söylenmiş…
Alanya’nın en büyük sorunlarından birisi kent hafızasının şaşı oluşu! Bakın, olmayışı demiyorum; eski kayıtları, belgeleri değerlendirip, günümüz şehirlisini ve hatta yöneticisini bilgilendirecek insan kaynağının pasifliğidir, en büyük dert.
Onun için, eski fotograflara bakarak, “Ah Alanya’m, ne güzelmişsin!” diye sızlanma kolaylığı yerine, bugünlere nasıl gelindiğini sorgulayarak daha etkin olmayı seçmelidir, tüm “Ilık popolular!”.
Ilık popolular kim mi? Alanya’yı canından çok sevenler!