“Alacakaranlık kuşağı” gecenin en karanlık olduğu zamandır… Sonra şafak söker, gün ağarır… Türkiye, şimdi “alacakaranlık” kuşağında; günün nasıl ağaracağını bekliyoruz. Siyasi meteoroloji tahminlere göre, “gün”, "günler" çok fırtınalı geçecek. Önceki gün açılan TBMM gündeminde başta yeni Anaysa var, Meclis “Kurucu Meclis” gibi çalışacak. Ondan önce “Sınır Ötesi Harekat” tezkeresinin yenilenmesi gündemde.
TBMM'ne “lütfen” ve “kerhen” katılan BDP’nin eş başkanı Selahattin Demirtaş ihtar ediyor: “Bu tezkereyi gündeme getirmeyin!” Yani, terörle PKK ile mücadele edilmesin… ”Müzakerelere” devam edilsin… Sonra da alavere dalavere, maksat, Aslan Bulut’un dediği gibi, “PKK'yı, Devlet kurucusu” yapmak… Öyle ya, PKK'lılar Meclise neden katıldılar? ”Yeni Anayasa çalışmalarına katılmak, pişecek çorbaya zehirlerini katmak için…" Başka deyişle, AKP iktidarının "mücadele" yerine "müzakere" masasına oturtarak şımarttığı, gizli gizli pazarlık yaptığı terör örgütü PKK’yı yeni Anaysa çalışmalarına BDP vasıtasıyla katarak, yıkmaya çalıştığı Devletin “Kurucu Babalarından” yapmak…
***
PKK’nın, gündeme oturan Anayasa değişikliği öncesi kanlı eylemlerine hız vermesinin bir sebebi iç savaşı tahrik etmekse, bu tehdidin altında, kamuoyundaki bezginlikten yararlanarak, "Yeni Anayasa”da tavizler koparmak ve bu arada kara harekâtını da önlemek!
"Barışçı çözüm" adına verilecek tavizlerin başında, “Demokratik özerkliğin“ kılıfı “Eyalet sisteminin” altyapısı, anadilde eğitim, belediyelere özerklik ve Kürtlerin etnik kimlikleri vurgulanırken, "Türklük” kavramının, en azından sulandırılması var… Kısacası Cumhuriyetin temel taşları; ”değiştirilemez", "değiştirilmesi teklif edilemez” ilkelerin tümüyle kaldırılması var.
Güçleri yeterse ve tabii gene güçleri yeterse, bütün bu belaları Türkiye'nin başına saran ve binlerce insanın katili APO'ya da kademeli af var. Onu "barış aracı ve muhatap yapmak" var. ”Olamaz" demeyin; "olamaz" diyenlerin sesi pek cılız çıkıyor. “Olması gerek” diyenlerin sesleri her gün daha yükseliyor.
Bu oyunları asıl amaçları görmemek ve hâlâ bile bile lades oynamak için AKP iktidarı olmak gerek!
***
TBMM, yeni çalışma dönemine başladı. Bazılarına göre güzel başlamış. Çünkü BDP'liler gelip yemin etmişler. Siz bu yeminlere, o kadın ve erkeklerin, içtenlikle yemin ettiklerine inandınız mı? Yüzlerinden düşen bin parça, kelimeler ağızlarından zorla çıkıyor. 1993 yılında aynı kürsüye PKK renkleriyle çıkıp Kürtçe konuşan Leyla Zana şimdi, muzaffer hakları gasp edilmiş bir kadın gibi çıkıp güya yemin ediyor… Ve güya sürçü lisan ederek, “Türk milleti” demiyor, "Türkiye milleti” diyor… "Türkiye halkları” demesi eksik! Bu PKK vekilleri kimi aldatıyorlar?
Burada bir mülahazat hanesi açalım, Zana’nın bu güya sürçü lisanı üzerine. En ufak bir hatada yemini tekrarlatan TBMM Başkanı Çiçek de, Zana’ya herhangi bir uyarıda bulunmadı. Acaba neden?
***
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Meclis açılışındaki geleneksel konuşmasını yaptı. Kendisini çok eleştiren bir kişi olarak konuşmayı genel de “etrafını camı”, bir devlet adamına yakışan “Cumhuriyetin durumunu" yansıtan bir belge olarak gördüm. Tabii “ağyarı” yani mahzurları eksiklikler vardı. Mesela cumhurun başından ve Başkomutandan “Ordusunun" zaafa uğratılmasına, komutanların tutuklanması konusunda ve seçildikleri halde Meclise katılıp yemin etmeyen Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve Engin Alan hakkında ve ordunun zaafa uğratılması hakkında daha açık konuşması gerekirdi. Eğer yapsaydı, politikacı değil, "Devlet Adamı" olduğunu kanıtlardı… Ama yıldızlar bir kere parlar. Hele “Alacakaranlık kuşağında”...
***
Cumhurbaşkanı eşi Hayrünissa Hanımefendi, "Pembe Köşkü” yani Atatürk'ün Çankaya'sını yıkmayacağını söylemiş. Aslında, o binanın adı “Pembe Köşk” değildir. “Pembe Köşk” İsmet Paşa'nın köşkünüm adıdır ama neyse; Hanımefendi Atatürk'ün Çankaya'sını, çoktandır renkleri ve kıyafetlerini değiştirmekle meşgul. Atatürk'ün izlerini oradan sildi!
Tarihi eserlerin, milli mirasımızın korunması herhalde Hanımefendiye şamil değil!