“Harika bir hafta sonu geçirmeye ne dersiniz” sorusuna her zaman gelen karşı bir soru vardır arkadaşlarım arasında. Nereye gidiyoruz, ya da hangi dağa?Yine öyle bir telefon görüşmesinin ardından Akdağ kış tırmanışımız planlanmış oldu. Yalnız bu yıl kar çok fazlaydı ve dağa yaklaşmamız sorun olacaktı. Kar kalınlığı yaklaşık 2 metreyi buluyordu ve nereye kadar araçla gidebileceğimizi kestiremiyordum. Eğer orman bekçi kulübesine kadar araçlarla gidebilirsek gerisi kolaydı. Ya çok daha uzakta bir yerde araçları bırakmak zorunda kalırsak? İşte o zaman haraptı halimiz. Yaklaşık dört saat karda yürüyüp sonra zirveye tırmanışa başlayacaktık ki bu da bizim enerjimizin zirve tırmanışına başlamadan bitmesi demekti.Ve kararlaştırdığımız gibi sabah dörtte uyandık. Arabalara hazır olan dağ malzemeleri ve kayaklar yüklendi. Her zaman yaptığım gibi dağ tarafındaki havayı gözledim, hava bozacak gibiydi, soğuk bulutlar vardı. Cihan ve Muzaffer hoca ile kısa bir değerlendirmeden sonra, karar “Gidelim” oldu. Yayla yolu kavşağından Olcay da kendi arabasıyla katıldı ekibe. Yaklaşık bir buçuk saat sonra kara ulaştık. Korktuğumuz başımıza geldi. Taşatan, yol ayrımından hemen sonra karla yol kapalıydı. Suratlar asıldı. Ama nafile, gidecektik gidebileceğimiz yere kadar. Bütün malzemeler sırtlandı. Allah’tan kar sertti. Üstü buz tutmuştu gecenin ayazından. Henüz batırmıyordu. Cihan ile benim yüküm biraz daha ağırdı, bizim ekstradan kayak botları ve malzemeleri ile güvenlik ekipmanları vardı (İp kanca gibi). Şırıl şırıl akan derenin yanında uzayıp gidiyordu yol. Çamların arasında karda yürümeye başlayıp buz gibi havayı soluyunca hepimiz açıldık. Ve asık suratlar mutlu tebessümlere dönüştü. Olcay bir heves atıldı önden. Arkasından Muzaffer hoca ile İlkşen, en arkada da Cihan ve ben. Olcay’a seslendim “Lütfen yavaş ol” dedim. Ses veya görme mesafesini korumamız gerekti. En öndeki ve en arkadaki dağcı, birbiriyle iletişimde olmak zorundadır. Yoksa olası bir kaza ya da kaybolma anında kimse kimseye yardım edemez.Hevesle yürüyorduk. Daha Akdağ’ın muhteşem zirvesi görünmemişti. Herkes bir umut, bir an önce zirveyi göreyim diye adımlarını hızlandırmıştı. Botların karda çıkardığı ses, rüzgar sesi, dere sesi arasında nefeslerimizi zor duyabiliyorduk.
Yarın: Zirve yürüyüşü...