BUGÜN
hemen hemen hepimizin yakındığı başta gelen konulardan birisi halkımızın kutuplaştırılması.
Gerçekten de başta siyasi zirve olmak üzere farklılıklarımız üzerinden ayırmaya yönelik bir politika sürdürülmeye devam etmekte.
Ancak bu önceki dönemlerde de bundan farklı değildi.
Bir "Sosyal Demokrat" parti olarak CHP her dönem bu mücadeleyi vermek zorundaydı.
İsterseniz adanmışlık ve cesaret örneğini gösterecek iki hikayemize geçelim.
***
70’ler ve devamındaki dönemlerde sosyal demokratların “Komünist” olarak adlandırılması doğal karşılanıyordu.
İşçinin, köylünün ve çiftçinin yanında olan CHP, gittiği kırsalda “Komünistler giremez” yazılarıyla karşılanıyordu.
Peki, gerçekten CHP köylere giremiyor muydu?
Alanyalı tanıkların anlatımıyla Deniz Baykal’ın hikayesinden başlayalım.
Seçim çalışması sırasında, kendi bölgesindeki köy ziyaretlerine devam eden Deniz Baykal, o gün itibarı ile Gündoğmuş’un köylerini ziyaret edecekti.
Ancak ziyaretin en baştan çetin geçeceği belliydi.
Çünkü daha köye varamadan yola kurulmuş barikat ile karşılaşmışlardı.
Barikatı aşarak devam ettiler.
Belli ki “Komünistler giremez” barikatlarından biriydi bu.
Köye ulaşmayı başardılar.
Köy ahalisinde “Komünistlerin” gelmiş olmasından dolayı oluşan gerginlik hissediliyordu.
Öyle ki çocuklar biraz meraklı, biraz çekingen ve hatta korkak şekilde bir “Komünist”in nasıl bir şey olduğunu öğrenmek için buldukları her açıdan gözlemlemeye çalışıyorlardı.
Derken, beklenen an geldi.
Baykal konuşma yapmak üzere hazırlanmaya başlamıştı ki, ahalinin içerisinden birisi ondan önce davrandı, “Biz burada komünist konuşturmayız" dedi.
Gelen ekibin gözü Baykal’a kaymıştı, onun ne yapacağını merak ediyorlardı.
Beklenenden farklı bir hareket olacaktı, çünkü Baykal bir hamlede ceketini çıkarmış, bir kenara bırakmış, “Beni konuşturmayacak olan varsa gelsin bakalım, ben de burada konuşacağım” demiştir.
Bu çıkış etkili olmuş ve konuşma da yapılmıştır.
Ancak bu durum o gün ile sınırlı kalmayacaktır.
Konuşmanın yaptırılmamak istendiğini öğrenen partililer ertesi gün dev bir konvoy yapıp köyü ziyarete gidecekler, durumu haber alan köylüler çekinerek dağın eteklerine gidecek ve gelen konvoyu oradan izleyeceklerdi.
***
“Komünistler giremez” ifadesi sadece kırsala özgü değil, kentlere göre de değişebilen bir durumdu.
Örneğin Ecevit döneminde Demirel’in kalesi olan Isparta’da yapılacak miting hiç de kolay olmayacaktı.
Alanya’dan ekip yola çıkmadan önce, “Isparta buraya benzemez, orada Adalet Partisi bayrağı olmayan tek dükkan göremezsiniz, moralinizi bozmayacaksınız” deniliyordu.
Gerçekten de miting için Isparta’ya varan konvoy hiç de dostça karşılanmamıştı.
Sokaklarda duran ve kendilerine sert bir ifadeyle bakan insanlar arasından geçen konvoy, ara ara araçlarına yapılan müdahalelere maruz kalmaktaydı.
Alanya’nın babayiğitleri bunun altında kalmayacak olsa da, olayın büyümemesi için yanlarındaki büyükleri tarafından sakinleştiriliyordu.
Bir şekilde miting alanına ulaşılmıştı.
Alan hıncahınç doluydu.
Sonra Ecevit geldi, tam konuşmasına başlamak üzereydi ki, taş yağmuru başladı.
Ara sokaklardan meydana inanılmaz bir taş yağmuru geliyordu.
Korumaları Ecevit’in önünde kendini siper etmişti.
Polisler durumu izlemekle yetiniyordu.
Meydan asfalt olduğundan karşılık vermek mümkün değildi.
Kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı.
Ta ki, Ecevit bir hışımla korumaları geçti, kürsünün üzerine çıktı ve “Ben Süleyman Demirel değilim, şapkamı alıp gitmeyeceğim” dedi.
Bu söz kalabalık için fazlasıyla yeterli olacaktı.
Yeniden toparlanan kalabalık bu kez dosdoğru ara sokaklara, taş yağmurunun geldiği yere yürüdü, taş atanları çil yavrusu gibi dağıttılar.
Elbette sonra polis kalabalığı ayırmak için geldi.
Dağılmak üzere olan miting kaldığı yerden devam etti.
***
Sosyal demokrasiye inanmak zordur, dürüst, sakin, tutarlı ve hoşgörülü olmayı gerektirir.
Tabanından yönetim kadrosuna ve lidere kadar adanmışlık gerektirir.
Bunun sonucunda da böyle cesaret ve adanmışlık hikayeleri çıkar.
Alanya tanıkları ile derlediğimiz hikayelerimizden çok şey öğrenmemiz gerektiğini düşünüyor, haftaya yine tarihten devam etmek üzere hepinize saygılar sunuyorum.