ALANYA'DA
esnaflık yapan, sosyal medya arkadaşım Asım Şahinkaya, dün Facebook hesabında şöyle demiş.
"GS'li Podolski, Alman Milli Takımı'nın kaptanı. GS'li Sneijder, Hollanda Milli Takımı'nın kaptanı. FB'li Van Persie, GS'li Muslera ve BJK'li Gomez, milyon dolarlık adamlar, İstanbul'da yaşıyorlar. 1000 Euro'luk turist Türkiye'ye gelmeyecek ha, güldürmeyin beni. Alanya'daki basına yazı yazan arkadaşlar, insanların içini karartmayı bırakın. Gidin Evrenseki'ye, Kumköy'e bakın, turist kaynıyor. Oralar da Antalya'nın ilçeleri."
Bizim mesleğin değişmez sloganı şudur.
"Haber kutsal, yorum hürdür."
Bu nedenle, kutsal haberlerimize de, okuyucunun hür yorumlarına da aynı ölçüde saygı duyuyoruz.
Peki, 2016 turizm sezonu, koca koca turizmcilerin dediği gibi kötü mü geçecek, yoksa Asım Şahinkaya'nın dediği gibi, aslında iç karartacak bir durum yok mu?
9'unda başlayıp bugün sona erecek olan Almanya'nın Berlin Uluslararası Turizm Borsası (ITB) Fuarı'na katılan turizmciler, güvenlik sorununun Türk turizmini olumsuz yönde etkileyeceği konusunda hemfikir olmuşlar.
Türk turizmciler ise krizden fırsatlar yaratma umudu taşıyormuş.
Dünyanın en büyük turizm fuarlarından biri olan ITB, bu yıl 50'nci yılını kutluyor.
187 ülkenin katıldığı fuarda Türkiye de 116 stantla yer almış.
Turizm için bir nabız yoklama niteliği taşıyan fuar, bölgesinde devam eden savaş, mülteci krizi ve Rusya ile yaşanan gerginlik nedeniyle alarm sinyalleri veren Türk turizmi için de önemli bir değerlendirme platformu sunuyor.
1966 yılından bu yana düzenlenen fuara Türkiye ilk kez 1968'de katılmış, 1982'den beri de kamu-özel sektör işbirliği ile düzenli olarak fuarda yer alıyormuşuz.
Türkiye, geçmişte Alman turistlerin en fazla tercih ettiği ülkelerden biriydi ancak bu yıl "güvenlik" nedeniyle Türk turizmi ciddi sıkıntılar yaşıyor, buna paralel olarak rezervasyonların yüzde 40 oranında azaldığı ifade ediliyor.
Alanyalı turizmcilerin bu konuda söylediklerini gazete ve televizyonlarda okuyup izledik, sanıyorum sezon boyu da okuyup izlemeye devam edeceğiz.
Bir dönem Alanya turizminde etkin bir isim olan, ALTAV, ALTİD ve TÜRSAB'ın içinde aktif görevler üstlenen, diplomalı bir ekonomist olmasının yanı sıra, turizmin yeni palazlandığı dönemde uzun yıllar Alanya'da profesyonel otel yöneticisi de olan Sinerji Dergisi sahibi Metin Erdem, turizm krizinden çıkış yollarını anlatan uzun bir mektup yazmış bana.
Baştan sonra okudum.
Hayli faydalı, turizmciler açısından da bir köşeye not edilmesi elzem olan bu uzun mektubun özetini sizlerle paylaşmak istedim.
İşte, bir dönem Alanya turizminin kilit kurum ve kuruluşlarında görev almasının yanı sıra profesyonel otel müdürlüğü de yapan ekonomist Metin Erdem'in kaleminden, Alanya turizminin geçmişten günümüze özeti, şu anki durumu ve krizden kurtulma formülleri...
...Sevgili Alper.
Turizm, dinamik ve değişkenleri çok olan bir sektör. Seyahat ve konaklama ayaklarından oluşan sektör, zaman içerisinde değişen koşullara çok çabuk adapte oldu.
1980'li yılların ortalarından itibaren Turizm Teşvik Kanunu ile birlikte Alanya, pansiyonculuktan otelciliğe adım attı.
O dönemde turizm faaliyeti şu halkalardan oluşuyordu. Tur operatörü, uçak şirketi, seyahat acentesi ve otel.
Alanyalı otelci, yerli bir seyahat acentesi ile kontrat yapardı. Acente de ya bir uçak şirketinden koltuk kiralayarak yurtdışındaki seyahat bürolarında komisyon karşılığı satış yapıp kısmen tur operatörlüğü yapardı, ya da direkt bir tur operatörü ile elindeki otel kontratlarına dayanarak anlaşma yapardı.
Tur operatörleri sadece yurtdışında satış yapar, havaalanından itibaren transfer, info, lokal tur vs. gibi tüm hizmetleri Türk acenteleri verirdi.
Oteller, gelen misafirlerin hangi tur operatörü tarafından yollandığını ancak bilet ile check-in yapıldığı zaman bilebilirdi.
Parasal konuda da oteller, Türk acentesi ile muhatap olurdu. Bu nedenle yabancı bir tur operatörü battığı zaman yerli seyahat acenteleri zor durumda kalır, oteller çoğu zaman paralarını alamazdı.
Bunun iki sebebi vardı.
Birincisi; Alanya, tur operatörlerinin dikkatini çekecek sayıda yatak kapasitesine sahip değildi. Yani Alanya destinasyonu için yapılacak operasyon pahalı ve zahmetliydi.
İkincisi; risk tamamen Türk firmalarındaydı. Çünkü o dönemde büyük Türk tur operatörleri yoktu.
Ardından 20 yıllık müthiş bir değişim başladı. Yatak kapasitesi arttı ve büyük ölçekli oteller yapıldı.
Tur operatörleri ölçek büyümesi ve partnerleri durumundaki seyahat acentelerinin yeteri kadar hizmet vermemesi veya maliyet-kâr analizi bakımından daha fazla kâr elde etmek için Türkiye içindeki operasyonları da kendileri yapmaya başladı.
Bunun doğal sonucu olarak tur operatörleri TÜRSAB üyesi seyahat acentelerini devre dışı bırakıp kendileri otellerle direkt kontrat yapmaya başladı.
Artık yabancı misafir, evinden çıkıp tekrar evine dönene kadar tur operatörünün sorumluluğuna dahil oldu. Bu kertede yerli seyahat acenteleri açısından pasta küçülürken, yabancı tur operatörleri açısından pasta büyüdü.
Bu sonuç Türklerin de tur operatörlüğüne soyunmalarına neden oldu ve gurur veren büyük Türk operatörleri arenaya çıktı.
Sonra tur operatörleri arasında müthiş bir rekabet başladı ve bazı tur operatörleri rekabet üstünlüğü sağlamak amacıyla otel kiralamaya veya satın almaya başladı. Tur operatörleri aynı zamanda otelci de oldu.
Belli bölgelerdeki otelciler de tur operatörlüğüne soyunma cesareti gösterseler de projeden öteye geçemedi. Çünkü tur operatörlüğü pahalı ve zor bir iştir, riski de çok yüksektir.
Turizmde değişmez kural;
"Satılamayan oda ve koltuk stoklanmaz."
Birkaç kez uçak boş gidip geldi mi batmak kaçınılmaz oluyordu.
2000 yılının ortalarından itibaren “Her Şey Dahil” sistemi çıktı. Yarım pansiyon ve oda kahvaltı satışların yerini Her Şey Dahil aldı.
Sistem, tüm eleştirilere rağmen çatır çatır işledi.
Bugüne gelirsek...
Turizm konsepti değişti, kamu ve özel sektör değişime ayak uydurmalı.
Öncelikle, "Turizm Kriz Masası" oluşturulmalı.
Üniversitelerden destek alınmalı.
Zaten bu yıl turizmde daralma yaşanacaktı, uçak düşmesi ve terör eylemleri, krizin boyutunu büyüttü.
Rusya ile yaşanan uçak krizinden önce çözüm olarak "1 Euro'ya 1 Turist De Sen Getir" projesini önermiştim. Şimdi bu da yetmez.
Panikle yapılan geçici tedbirler çare olamaz. Hele fiyat indirmek çare değil, tam tersine satışı düşürür.
Uygulanacak projelerin sürdürülebilir ve ölçülebilir olması, gerekli kriter olmalıdır. Bu nedenle çözümün pazarlama yöntemini Her Şey Dahil'den Şehir Dahil'e dönüştürmek olduğunu düşünüyorum.
Bu projenin özü şudur...
Tümden gelim metoduyla gidersek, otelci, Şehir Dahil sistemi için kişi başı satış fiyatına ortalama 10 Euro ekleyecek.
250 bin yatakla çarptığımız zaman, yiyecek içecek satan esnafa da 2 milyon 500 bin Euro'luk bütçe çıkmış olacak.
Çarşıdaki hangi işyeriyle hangi otelci anlaşacak, sistem nasıl kontrol edilecek, turiste ne menü sunulacak, kişi başı kaç lira olacak gibi konular basit detaylardır.
Çünkü para olunca paylaşmak kolaydır.
Turist, otelden dışarı çıktığı zaman, daha önceden belirlenmiş, kaldığı otel ile anlaşmalı işletmelerden para ödemeden hizmet alacak.
Otelden çıkan turist ekstra dolmuşa veya taksiye binecek, deri, kuyum, hediyelik eşya satın alacak. Amaç, küçük esnafın da yaşaması için turisti otelden dışarı çıkarmaya teşvik etmek olmalıdır.
Bu nedenle ŞD, yani Şehir Dahil tam bir "Kazan, kazan" modelidir.
Satış artacağı için acenteci, otelci, esnaf, kısacası herkes kazanacaktır.
Alanya'da HD'yi 1996 yılında ilk uygulayanlardan biri bendim. İş Bankası yanındaki bir restoranda, doyuncaya kadar, limitsiz balık-ekmek-salata 450 TL'ye satış yaptım. 'Bu iş olmaz, tutmaz' demişlerdi ama şimdi Alanya'da tüm otelciler bu sistemi uyguluyor.
Alanya'daki kurum ve kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri ortak projeler üretemiyor. Bireysel yapılan veya üretilen projeler de havada kalıyor.
Oysa geçmişte ALTİD'in plaj büfeleri ve turizm faaliyetleri Türkiye'de rol model olmuştur. Türkiye'de ilk defa Alanya'da kurulan Mavi Bayrak Derneği'nin tüzüğü tüm Türkiye'deki benzer dernekler tarafından örnek alınmıştır.
Alanya'da fahri konsoloslardan tutun da, Yabancılar Meclisi'ne kadar, turizmi bilen o kadar çok insan var ki,
müthiş bir potansiyel var ama bir türlü helva olmuyor.
Buna mukabil...
Artık Alanya'nın tanıtıma da ihtiyacı yok.
Yurtdışında tanıtım için harcanan parayı tur operatörlerine destek amaçlı vermek daha mantıklı.
"Getir turisti, al 1 Euro'yu" gibi.
Zaten tanıtım onların işi, bizim değil.
Artık teknoloji ve dijital olanaklar, fuarlarda broşür, kalem, çanta ve lokum dağıtma işlerini çoktan aştı.
Turizm, kitlesel tanıtımdan bireysele döndü.
Her turist, istediği saatte istediği ülkenin tanıtım hizmetini oturduğu yerden bilgisayardan alabiliyor, rezervasyon yapabiliyor.
Bu kertede yerinde tanıtım önem kazandı.
Alanya'ya gelen turist, tatilini cep telefonundaki sosyal medya programları yardımıyla tüm dünya ile paylaşıyor.
Negatif propaganda çok çabuk etki yaptığından, misafirin Alanya'dan memnun ayrılması çok önemli bir tanıtım faaliyetidir. Bu konuda Alanya'da güzel işler yapılıyor.
Spordan tutun da, her türlü uluslararası yarışmalara kadar, yapılan tüm faaliyetler tanıtımın ta kendisidir.
Alanya'nın en önemli sorunu, yatak arzındaki hızlı artış ve havaalanı eksikliğidir.
Yatak arzı her yıl yüzde 20-25 civarında artarken, havaalanı kapasitesi sadece yüzde 5 artıyor. Dolayısıyla müthiş bir açık ortaya çıktı.
Alanya-Gazipaşa Havalimanı'nın (GZP) yıllık 1 milyon kapasitesi var. Antalya Havalimanı'na yazın 3 dakikada 1 uçak iniyor. Bu koşullarda Alanya'ya 5 milyon turisti zor getirirsiniz. Sezonu 3 aya indirgediğinizde, açık daha da büyüyor.
Bu konuda, aynı zamanda bir ekonomist olarak önerim şudur.
Vergi yükü, otelciyi yeni yatırım yapmaya zorluyor.
Vergi vermek istemeyip otel yapan çok sayıda işletmeci var, çünkü yasalar buna olanak sağlıyor.
Oysa vergi, yatırım yapmayan otelciye prim olarak verilse, otelci yeni otel yapmayacaktır...