14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti, CHP’den iktidarı devralarak Türkiye de demokrasinin ilk adımını atmıştır. O zamana kadar tek partinin emir, komuta zihniyetinden bunalan ve ayağına çarık bile alamayacak kadar fakir olan halk, yeni açılan iş hacminden yararlanarak ve hürriyetin verdiği serbestlikten de istifade ederek hür millet olmanın erdemine kavuşmuştur. Onun içindir ki, DP 1954 ve 1957 seçimlerini de kazanarak ülkede büyük yatırımlara başlamış, limanlar, hava meydanları yapılmış, fabrikalar açılmış, büyük barajlar inşa edilmiş, böylece Türkiye baştanbaşa şantiyeye çevrilmiştir. Halkın cebine hiç ummadığı şekilde para girmiştir. Ne var ki, CHP İsmet İnönü başkanlığında en acımasız şekilde muhalefette bulunmuş, 1960 yılına yaklaşıldığı sıralarda orduyu yanına alarak, İstanbul ve Ankara üniversitelerini de kışkırtarak 27 Mayıs 1960’da DP’nin bütün milletvekillerini, hükümetini, Cumhurbaşkanını ve taşra kuruluşlarında çalışan partilileri toplayarak Yassıada’da enterne etmiştir. İşte bütün çileler ve zulümler bu dönemde başlamıştır. Kurulan ihtilal mahkemesinde suçlananların doğru dürüst savunma yapmalarına dahi izin verilmemiş, bebek, köpek davaları gibi hiç ilgisi olmayan suçlamalar yapılmış, Başsavcı Egesel güya “Başbakanlık dolabında bulduk” diye kadın külotunu mahkeme salonunda ifşa etmiş, 10 yıl başbakanlık yapmış kişiyi milletin gözünden düşürmek için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Yassıada’da konuşlandırılan Bakanlara, Başbakan Adnan Menderes’e olmadık şekilde eziyet edilmiş, çoluk, çocuğu ile görüşmeleri dahi kısıtlanmıştır. Adnan Menderes’i kümes gibi bir odada iskan ettirmişler, güneşten, ışıktan mahrum bıraktıkları gibi, sırtında, göğsünde sigara söndürmüşler, ziyaretine gelen eşi ve üç oğlunun görüştürülmesinde ada komutanı olan zat, bir dakika dahi baş başa görüşmelerine izin vermemiş, Menderes’i ayakta tutarak kendisi koltukta oturmuştur. Bu hususta çok anılar anlatılmıştır. Bu ihtilalı yapanların, hangi nedenlerle ihtilal yaptıkları hususunun derinlemesine araştırılması gerektiğine inanıyorum. Adada terör estirenlerin, olmadık işkenceler yapanların, divana çekilerek gerekli cezalarla cezalandırılmalarının yararlı olacağı şüphesizdir.. Gerçi pek çoğu ölmüştür ama 12 eylül ihtilalını yapanlardan sağ olan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya nasıl ki suçlanarak yargı önüne çıkarılıyorsa, 27 Mayıs 1960 ihtilalını yapanlardan sağ kalanların da yargılanması ile ihtilalların önüne geçilmiş olunacaktır. Çünkü, bir gün bir Molla Kasım’ın gelip hesap soracağını düşüneceklerdir.
Hatta, 12 Mart 1971 muhtırasını yayınlayan Genelkurmay Başkanı ile üç kuvvet komutanı ve Jandarma genel komutanının da hesap vermek üzere haklarında soruşturma açılması gerekmektedir. Gerçi, TBMM tarafından 27 mayısın, 12 martın, 12 eylülün, 28 şubatın ve nisan muhtırasının nedenlerini araştırmak üzere komisyon kurulmasına karar verilmiştir. Bu komisyonun gerekli soruşturma ve araştırmaları yaparak gerçekleri su yüzüne çıkarması, ihtilal heveslilerinin önünü kesecektir.