1947'nin acı mirası Hindistan ve Pakistan

TARİHİN karanlık sayfalarında, milletlerin kaderini derinden sarsan dönüm noktaları vardır. Güney Asya'nın 1947'deki bölünmesi de işte böyle bir travmadır. Britanya İmparatorluğu'nun çöküşüyle doğan Hindistan ve Pakistan'ın bağımsızlığı, ne yazık ki kanlı bir ayrılığın gölgesinde yeşermiştir. Sömürge döneminde filizlenen dini ve siyasi ayrılık tohumları, Britanya'nın "böl ve yönet" taktiğiyle yeşermiş, Hindu ve Müslüman kimliklerinin ayrışmasına zemin hazırlamıştır. Bağımsızlık kaçınılmaz hale geldiğinde, nasıl bir geçiş yaşanacağı sorusu derin ayrılıkları gün yüzüne çıkarmıştır. Gandhi'nin birleşik Hindistan ideali ile Cinnah'ın ayrı bir Müslüman devleti ısrarı, Lord Mountbatten'ın kıtayı dini çoğunluğa göre ikiye ayıran planıyla sonuçlanmıştır. Ancak bu aceleci bölünme, milyonlarca insanın doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda kaldığı, etnik ve dini temelli şiddetin en acımasız sahnelerine yol açan bir insani krizi tetiklemiştir. Tren vagonlarında cansız bedenler, yanan köyler, yitirilen hayatlar... Bölünme, sadece haritaları değil, ruhları da parçalamıştır. Çizilen sınırlar, sadece insanları değil, doğal kaynakları, ekonomik yapıları ve aileleri de bölmüş, yüzyıllardır iç içe yaşamış komşuları düşman kamplarına ayırmıştır. Bu durum, Hindistan ve Pakistan arasındaki ilişkilerin gergin ve güvensiz bir zeminde başlamasına neden olmuş, Keşmir gibi çözülemeyen sorunlar bu gerginliği günümüze dek taşımıştır. Bugün, aradan geçen onca yıla rağmen, 1947 bölünmesinin yarattığı acı ve travma hala tazedir. Bölünmenin yol açtığı insani kayıplar, yerinden edilen milyonların hikayeleri ve iki ülke arasındaki güvensizlik, Güney Asya'nın bugünü ve geleceği üzerinde derin izler bırakmaktadır. Ve ne yazık ki, bugün dünyayı endişelendiren bir nükleer savaş tehlikesi kapıdadır. "Böl parçala ve düşman et" taktiğinin hala taraftar bulması, etnik köken ve inanç üzerinden yapılan ayrıştırmaların ayrılanlara fayda getirmediği gerçeğini göz ardı etmektedir. Umarım en kısa zamanda barışçıl bir çözüm bulunur ve tarihin bu acı dolu dersinden çıkaracağımız en önemli sonuç, siyasi hesapların ve ayrılıkçı ideolojilerin insan hayatı ve toplumsal barış üzerindeki yıkıcı etkilerini asla unutmamamız gerektiğidir. Esen kalın.