Günümüzde bebeklerin doğumdan itibaren ilk altı ay boyunca yalnız anne sütü ile beslenmesi ve bu süre içinde su dâhil hiçbir ek besin verilmemesi önerilmektedir. İlk altı ay tek başına anne sütü ile beslenme ardından, uygun ek besine devam edilerek yılda 1,3 milyon bebeğin ölümünün önlenebileceği hesaplanmaktadır. Hastalıkları önlemesi, maliyetinin çok düşük olması ve atık bırakmaması nedenleri ile anne sütü ile beslenme en yararlı, en ekonomik ve en çevre dostu beslenme biçimidir.
Doğal beslenme olarak tanımlanan bu beslenme biçimi ile, süt çocuklarına başta enfeksiyon hastalıkları olmak üzere, birçok hastalığın görülme sıklığı azalmakta ve beyin gelişimi daha iyi olmaktadır. Anne sütü ile beslenenlerde ileri yaşlarda alerji, kanser, multiple skleroz, ateroskleroz vb. hastalıklar ile alkolizm gibi süreğen sorunlara daha nadir rastlanmaktadır. Emziren kadınlarda meme kanseri, yumurtalık kanseri, osteoporoz ve anemi daha az görülmektedir.
Anne sütü, D ve K vitaminleri dışında ilk 6 ayda bebeğin tüm gereksinimlerini karşılayacak düzeydedir. Bu nedenle doğumdan itibaren bebeklere anne sütü dışında günde 400 ünite D vitamini desteği sağlanmalıdır. Bu destek en az iki yaşına, tercihen beş yaşına kadar sürdürülmelidir. Doğumdan sonra tüm bebeklere uygulanan K vitamini ile, K vitamini eksikliğine bağlı herhangi bir sorunun ortaya çıkması önlenmektedir. Anne sütünün sindirimi, inek sütü ya da inek sütünden yapılan formül sütler, diğer bir deyişle hazır mamalardan çok daha kolaydır. Bu nedenle anne sütü ile beslenen bebeklerin mideleri hazır mama ile beslenenlere göre daha kısa sürede boşalır.
Anne sütünün içeriği, annenin beslenmesinden bağımsız olarak bebeğin gereksinimlerine göre düzenlenir. Her anne, bebeği için en uygun sütü üretir. Örneğin, prematüre bebeklerin annelerinin sütleri, prematüre, bebekler için uygun özellikler içerir. Anne sütünün içeriği sabit değildir. Doğumdan sonra ilk 7 gün memelerden gelen süte kolostrum denir. “ Altın suyu” olarak da tanımlanan sarımsı renkte ve koyu kıvamdaki bu süt özellikle protein, mineral ve vitamin bakımından zengindir. Sarımsı renk yüksek beta karoten düzeyinden kaynaklanmaktadır. Kolostrumdaki proteinler, bebeği hastalıklara karşı koruyucu antikorlar ( Özellikle IgA) ve bağırsak epitelinin direncini arttırıcı maddeler içerir. Doğumdan hemen sonra yeni doğana ilk besin olarak kolostrumun verilmesi, bebeğin dış ortamdaki patojen bakterilere karşı korunmasını sağlar.
Doğumdan sonraki 7–15 gün arasında memelerden gelen süte geçiş sütü denir. Bu sütte protein miktarı azalırken laktoz, yağ ve toplam kalori içeriği artmaktadır.
Emzirmenin başlangıcında karbonhidrattan zengin ön süt gelir, emzirmenin sonunda ise yağdan zengin son süt salgılanır. Son sütün geliş zamanı bebeğin emme gücüne bağlı olarak değişir. Bu nedenle her öğünde bir memenin, bebek tokluk hissedip kendiliğinden ayrılana dek emzirilmesi önerilir.
Ülkemizde yeni doğan bebeklerin yaklaşık yüzde 95’i emzirilmektedir. Türkiye’de annelerin emzirme isteği, Avrupalı annelerinkine oranla çok yüksektir. Bu durum korunması gereken bir özelliktir. Ancak 6 aylık bebekler arasında, tek başına anne sütü ile beslenen bebek oranı yüzde 5’in altındadır. Anneler doğumdan sonra erkenden ek besinlere başlamaktadırlar.
Ek besinlere erken başlama nedenleri arasında:
• Anne sütünün yetersiz ya da yarasız olduğu inancı,
• Bebeğin aşırı ağladığı, dolayısıyla aç kaldığı gibi düşünceler yer almaktadır.
Çevre baskısı ve sağlık personelinin önerileri ile ek besine erken başlayan anne sayısı da oldukça yüksek orandadır. Yine bazı yörelerde sarılık yapar endişesi ile kolostrum yeni doğana verilmemekte, doğum yapmış annenin emzirmesi için 3–5 ezanlık sürenin geçmesi beklenmektedir. Bütün bu durumlar, emziren annenin ilk altı ay boyunca, ek besin vermeden bebeğini yalnız anne sütü ile beslemeye devam edebilmesi için desteklenmesi gerektiğini, bu desteği verebilmek için de toplumun ve sağlık personelinin bu açıdan bilgilendirilmesi gerektiğini göstermektedir. Araştırma sonuçlarına göre doğumdan sonra erkenden ve doğru teknik ile bebeğini emziren kadınlar, daha uzun süre anne sütü vermektedirler.
EN ÇOK RASTLANAN SORUNLAR
1. Bebeğin aşırı huzursuz olması, ağlaması sıklıkla anne sütünün yetmediği biçiminde yorumlanarak, ek besinlerin erken başlanmasına neden olmaktadır. Oysa sağlıklı bebekler ilk üç ayda, gaz sancısı ya da infantil kolik nedeniyle ağlayabilirler.
2. Bebek memenin areolasını tam kavrayamadan yalnızca meme başından emmeye çalışırsa meme başı zedelenir ve ağrılı meme başı ortaya çıkar. Bu durum düzeltilmezse, meme başı çatlağı gelişir. Bebeğin memeyi yanlış teknik ile emmesi en sık bebeğin doğumdan hemen sonra emzirilmediği ya da doğumdan sonraki ilk 4 haftada bebeğe yalancı meme, biberon verildiği durumlarda gelişir.
3. Doğumdan sonra emzirmeye geç başlanması, bebeğin memeyi iyi boşaltamaması, öğün aralarının uzun olması ya da öğün atlanması gibi durumlarda göğüslerde süt birikir. Bu durum, süt salgısının arttığı ilk günlerde sık görülür. Göğüsler aşırı gergin ve ağrılıdır.
4. Tıkanmış kanal, göğüste şişlik olarak ele gelir. Bazen kırmızı ve ağrılı olabilir.
5. Emziren kadında, meme başı çatlağı sonrası, tedavi edilmemiş süt kanalı tıkanıklığı ya da göğüslerde süt birikmesi sonucu mastit gelişebilir. Stres ve yorgunluk mastit gelişimine katkıda bulunur.
6. Genellikle iyi tedavi edilmemiş mastite bağlı olarak gelişir. Acil tedavi edilmesi gereken ağrılı bir durumdur. Antibiyotik tedavisine ek olarak, uygun zamanda cerrahi drenaj yapılmalıdır.
7. Birçok hasta anne bebeğini hiçbir sakınca olmadan emzirebilir. Örneğin, üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren annenin bebeğini emzirmesinde sakınca yoktur.
8. Bebekler hastalandıklarında birçok besini reddederken anne sütünü kolayca alırlar. Bu nedenle hastalanan bebekleri, özellikle annelerinden ayırmamaya özen göstermek ve anneleri de emzirmeye teşvik etmek gereklidir.
9. Bazı toplumlarda memenin reddi, sütten kesmek için sık bir nedendir. Oysa bu genellikle düzelen bir durumdur. Ancak memenin reddedilmesine yol açan nedeni bulmak ve ortadan kaldırmak gerekir.
6 – 12 AY BESLENME
Anne sütünün tadı annenin yediklerine göre değişir. Bu nedenle anne sütü ile beslenen bebekler, ek besinlere geçişte daha az sorun yaşarlar. Araştırmalar annenin aromatik besinler aldığında, anne sütünün aromasının değiştiğini göstermektedir. Örneğin sarımsak yiyen bir annenin sütü sarımsak kokmaktadır. Bebeklerin farklı bir tada alışması için, o tattaki besinlerle birçok kez karşılaşması gerekmektedir. Ancak genelde bebeklerin tatlı ve vanilyalı besinlere çok daha kolay alıştıkları belirtilmektedir.
Bebeklerin farklı tadlara alışması için, farklı besinlerin mutlaka verilmesi gereken hassas dönemlerin bilimsel olarak bilinmemesine karşın, 9–18 ay arası bebekler ya da küçük çocuklara, mümkün olduğu kadar değişik çeşitte ve tatta besinler verilmesi önerilmektedir. Çünkü bu dönemde bile çocuklar, daha önce tatmadıkları besinleri yemekte zorlanırlar. On sekizinci aydan sonra ise ciddi beslenme sorunları yaşanabilir.
EK BESİNLERE 6’NCI AYDA BAŞLANMASININ NEDENLERİ
• Bebeğin artan enerji gereksinimim, yalnızca anne sütü ya da hazır mamalarla karşılanamaması.
• Doğumda sağlanan demir ve çinko depolarının tükenmesi.
• Farklı tat ve kıvamların bebekte ısırma ve çiğneme becerisini artırması.
• Çiğneme becerisinin ağız ve dil koordinasyonunu artırması.
• Ek besinlere 7’nci aydan sonra başlanmasının besinlerin reddedilmesine neden olabilmesidir
EK BESİNLERE ERKEN BAŞLAMAMASININ NEDENLERİ
• Erken verilen ek besinlerin, bebeğin anne sütünden tam yararlanamamasına neden olması.
• Büyüme açısından bir üstünlüğünün olmaması.
• İlk aylarda dilin dışarı itme refleksinin güçlü olması.
• Çiğneme becerisinin 4’üncü aydan önce gelişmemesi.
• Baş kontrolünün tam gelişmemiş olması.
• Bebeklerin isteksizliği.
• Böbrek fonksiyonlarının yeterince gelişmemesi.
• Sindirim sistemindeki enzimlerin yeterince salınmaması.
• Alerjik hastalıkların artmasına neden olması.
• Katı besinlerin boğulmalara yol açabilmesi.
• Başta zatürre ve ishal olmak üzere hastalıklarda artışa neden olmasıdır.
Ek besinler verilirken aşağıdaki prensipler göz önünde bulundurulmalıdır.
• Besinleri kaşıkla ya da fincanla başlangıçta az miktarlarda verilmeli, anne bebeği oturur pozisyonda beslemeli.
• Besinlerin kıvamı kaşık ile vermeye uygun olmalı.
• Yeni besinler bebek aç iken ve öğle öğününde denenmeli.
• Farklı besinler en az 3 gün tercihen 7 gün ara ile denenmeli.
• İlk kez verilen yiyeceklerin alerji yapıp yapmadığı kontrol edilmeli.
• Besinler temiz ve taze pişmiş olmalı.
• Tuzlu, baharatlı, alerji yapma olasılığı olan besinlerden kaçınılmalı.
• Katı besinler verilmeye başlandığında bebek dili ile itebilir. Bu durum besini reddetme olarak algılanmamalı, doğal karşılanmalı.
• Bebeğin hoşlanmadığı yiyecekler 2–3 haftalık aralarla tekrar denenmeli.
• Liften zengin besinler örneğin kepekli ekmek, bisküvi ilk 12 ayda verilmemelidir.
Elma ve/veya şeftali püresi, pirinç unu ile hazırlanmış muhallebi, yoğurt, sebze püresi ilk başlanacak ek besinlerdir. Alerji yapma riski olan turunçgiller, yumurta, ekmek, balık ve et ilk verilecek besinler arasında yer almaz.
Sebze püresi başlangıçta havuç, patates, pirinç ve yağ eklenerek hazırlanır. Zaman içinde maydanoz, kabak, ıspanak, kereviz, karnabahar gibi sebzeler eklenebilir. Pırasa ve taze fasulye gibi sebzeler, püre haline getirilmeleri zor olduğu için erken dönemde sebze püresinde kullanılmayabilir. Bekletilme süresine bağlı olarak sebzelerde vitamin kaybı olmaktadır. Bu nedenle sebze püresinin günlük hazırlanması ve tüketilmesi önemlidir.
Bakla nadir olmakla birlikte favizme yol açacağından, patlıcan da vitamin ve mineral içermediğinden bebekler için uygun besinler değildir.
6–12 aylar arasında bebeklerin demir gereksinimleri artar. Bu nedenle ek besinlerin içeriğinin demirden zengin olmasına dikkat edilmelidir. Demirden zengin ve demir yararlanımı yüksek besinler sırasıyla karaciğer, kırmızı et, tavuk etini beyaz olmayan kısımları ile demirden zenginleştirilmiş tahıllı bebek mamalarıdır. Karaciğer, demir gereksinimi göz önünde tutularak bu dönemde, haftada bir kez 1–2 köfte kadar verilebilir.
Yumurta sarısı, kuru baklagiller demirden zengin ancak emilimi düşü olan besinlerdir. Demir emilimi düşük olan bu besinlerin demirinden tam yaralanabilmek için, C vitamininden zengin domates, turunçgiller, sivribiber gibi besinlerle birlikte tüketilmesine özen gösterilmelidir. Yeşil yapraklı sebzeler de demirin iyi kaynakları arasındadır. Bu nedenle bebek beslenmesinde unutulmamalıdır.
İlk 12 ayda, bebeğin günlük süt gereksiniminin tümünün inek sütü ile karşılanması önerilmez. Çünkü bu dönemde, bağırsak geçirgenliği fazladır. Dolayısıyla inek sütü alerjisi diğer dönemlere göre daha sık görülür. Bu nedenle en azından ilk altı ayda, atopik çocuklarda ilk 12 ayda tam inek sütü kullanımından olabildiğince kaçınılmalıdır. İnek sütünün, yoğurt ya da muhallebi biçiminde tüketilmesi sindirim sistemi için daha az sorun oluşturmaktadır.
Ek besinlere geçişte, özellikle katı besinlerin verilmeye başlandığı dönemde, bebekler dilleri ile besinleri itebilir. Bebeklerin istem dışı yaptıkları bu hareket genellikle 7’nci ayda düzelir. Bebeklerin emmeden ağızlarını kapalı tutarak, çiğneme ve yutmadan oluşan yemek yeme davranışını öğrenmeleri zaman alır. Bu aşamada dil oluk görevini bırakarak öne, yana döndürme gibi karmaşık hareketleri yapmasını öğrenir. Bebeklerin 6 – 7 aylar arasında katı besinlerle tanıştırılmaları bu davranışın kazanılması açısından önemlidir. Bu dönemde yeme-içme faaliyeti etrafı çok kirleten bir eylemdir. Birçok bebek yiyeceklere kendi elleri ile dokunmak, ağızlarına sokup çıkarmak ister. Çocuk gelişiminin normal bir parçası olan bu hareketlere izin verilmesi, bebeklerin el ve ağız hareketlerinin olgunlaşmasına yardım eder. Daha sonra bebekler kaşık ve çatalı daha kolay tutarlar.