ZAMAN
sonsuz bir hızla akıyor…
Bizler de gözle görünmeyen bir balonun içinde, geleceğe doğru hareket halindeyiz.
Elimizde olan, sonsuz bir ŞİMDİ!
Ve sonsuz şimdinin içinde, “AN ’da” düşündüklerimiz, yaşantımızın kalitesini belirliyor...
Zihnimiz, genelde iki yöne hareket ediyor.
Ya geleceği düşünüyor, henüz olmamış, nasıl planlarsak planlayalım, tam olarak planladığımız şekilde gerçekleşmeyecek olan olaylar üzerine çalışıyor ve “ENDİŞE” üretiyor.
Ya da geçmişi düşünüyor, olmuş bitmiş, çoktan geride kalmış ve sonuçlarını değiştiremeyeceğimiz olaylar üzerinde çalışarak “MELANKOLİ” üretiyor. Dikiz aynasına bakarak araba sürmeye çalışmak gibi, çarpmak garanti...
Bu iki durum, tam olarak “SONSUZ ŞİMDİ’nin” içinde gerçekleşiyor.
İşte, tam bu noktada durup derin bir “NEFES” almak gerekiyor.
Sonra bir tane daha, sonra bir tane daha yeniden...
ŞİMDİ ’yi fark etmenin tek yolu bu.
Çünkü düşündüğünüz her ne ise, an’ın içinde mevcut değil, kafamızın içinde.
Bunu bir kenara yazalım.
Peki, içinde yaşadığımız teknoloji ve hız çağı, bilginin sonsuzluğu insanı ne hale getiriyor, biraz bunu düşünelim...
Öğrencilerim ve danışanlarımda gözlediğim genel hal, ACELECİLİK.
Sürekli yetişmek gereken bir yer, bitirmek gereken bir iş, bir telaş bir acele, bir koşturmaca içindeler.
Zamanımızın en büyük hastalığı, tam olarak bu...
Her şey, çok büyük bir hızla değişiyor ve hız durmadan artıyor...
Her şeye aynı anda yetişmek mümkün değil.
Durum böyleyken, kafamızın içinde sürekli konuşan sesler, bir süre sonra bir kaosa dönüşüyor ve yaşamamız için gereken enerjiyi bizden çalıyor.
Bütün mevzu, bu hızın içinde yavaşlayabilmek, marifet karmaşanın içinde sakin kalabilmekte...
Aksi takdirde, yaşamdan zevk alamazsınız.
Net.
Ankara Devlet Konservatuvarı’nda çalıştığım dönemde, bir hocamın anlattığı bir olay aklıma geliyor.
Hocamın bir arkadaşı 40 yaşından sonra öğrenmesi ve çalması zor enstrümanlardan, viyolonsele karar veriyor.
Dönemin en önemli ve deneyimli bir hocasından, özel ders almak için konuşmaya gidiyorlar.
Hoca sakin, dingin, bilge, bakıyor ve soruyor:
Viyolonsel çalmayı çok istiyor olmalısınız...
-Evet hocam...
-Fakat yaşınız da biraz geçmiş görünene göre...
-Maalesef...
-Öğrenmek için gençlikteki gibi fazla zamanımız da yok gibi...
- Öyle.
-Yani vaktimiz az!
-Evet.
-Madem vaktimiz az, öyleyse çok yavaş olacağız.
***
Diyeceğim o ki, eğer sürekli bir geç kalmışlık hissi varsa içinizde, muhtemelen yavaşlamayı unutmuşsunuz demektir.
Tezat gibi görünüyor, lakin öyle değil, düşününce anlayacaksınız...
Yaşadığımız coğrafya, dünyanın beşiği, sayısız medeniyet gelmiş ve geçmiş. Hepsi bu topraklara değer katan kıymetli bilgiler bırakmışlar.
Zaten bütün herkesin gözlerini topraklarımıza dikmiş olmasının sebebi de bu.
Dünyanın en kıymetli topraklarında yaşıyoruz.
Bu topraklardan gelip geçmiş en önemli medeniyetlerden biri de, Hititler.
Bundan 4000 yıl önce, bir tapınağın duvarında yazılmış olan, bugünün hızlı dünyasında, karmaşada cebelleşen insana bir mesaj niteliğinde.
Çoğunuz belki daha önceden bir yerlerde okudunuz fakat eğer bu yazıyı okuyorsanız, demek ki yeniden hatırlamak zamanı gelmiş...
Tanrım,
Beni yavaşlat.
Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir…
Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele…
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver.
İçimdeki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol…
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, güzel bir
yazıdan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret…
Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat.
Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim…
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi
büyümesine bağlıdır…
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine
doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı
olarak yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi...
Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET,
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR,
İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ve
beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak DOSTLAR ver…
Sevgiyle kalın.
Yorum yazarak Yeni Alanya Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeni Alanya Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeni Alanya Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeni Alanya Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeni Alanya Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeni Alanya Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeni Alanya Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeni Alanya Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.