Alanya, yokuş aşağı giderken freni patlayan taş yüklü kamyon gibi, hızla bir bilinmeze doğru sürükleniyor. Tanrı hepimizin yardımcısı olsun... Kentlisi köylüsü, simitçisi, ayakkabı boyacısı, aşçısı, garsonu herkes emlakçı oldu. Yetmedi halıcılar, dericiler, kuyumcular da aynı işe soyundu. Arsa fiyatları, konut fiyatları, kira ücretleri çıldırdı; aldı başını gidiyor. Kuzey Alanya’da patikadan bozma yolların sağına, soluna devasa apartmanlar dikiliyor; yolu yok, otoparkı yok. Kentsel Dönüşüm adı altında yapılan inşaatlarda; doğal olarak daire sayısı artırılıyor ama çoğunun otoparkı yok. Dağ taş inşaat oldu. Bir Tanrı kulu da çıkıp sormuyor; “...Yahu ne yapıyor, nereye gidiyoruz?... Alanya’nın bu nüfusu taşıyacak alt yapısı var mı?... Elektriği var mı?... Suyu var mı?... Kanalizasyonu var mı?... Bu saatten sonra her daire; en az bir, hatta iki araba demek. Alanya’nın mevcut cadde ve sokakları; mevcut trafiği kaldır(a)mazken; artan nüfusla birlikte doğal olarak artacak araç trafiğini kaldıracak yolu, otoparkı var mı?” Yok!... Mevcut elektrik sistemi, kanalizasyon sistemi, yollar, kaldırımlar, bu nüfusu kaldırmıyor. Su, bu nüfusa yetmiyor. Yol yok, kaldırım yok, otopark yok. Neyinize ya da nerenize güvenip, veriyorsunuz bunca inşaat iznini?... Bu gidişle, çok değil beş yıl içerisinde Alanya, yaşanmaz hale gelecek... Nitekim durdu ve tıkandı işte emlak sektörü. … … Aktif bankacılık dönemlerimde karşılaştığım insanlar, ekonomik sorunlarını anlatır, akıl danışır, kendilerini yönlendirmemi beklerlerdi. Şimdilerde ise beni gören, tanıdık tanımadık pek çok kişi; kişisel ya da Alanya ile ilgili herhangi bir sorunu anlatıp, arkasından ekliyor; “yaz bunu lütfen!.. Yazmakla sorunlar çözülse, gece gündüz hiç uyumadan yazarım. Ayrıca yazıyorum da ne değişiyor?... Herkes yine bildiğini okuyor. Hep söylüyor, hep yazıyorum. Biz eğitimsiz toplumuz. Günlük ve sadece kendimiz için yaşıyoruz. Felsefemiz; “kendimizi kurtaralım, günü kurtaralım yeter” felsefesi... Sürdürülebilir çıkarlarımızın ne ya da neler olduğunun ayırdında değiliz. Geleceği görmüyor, geleceği düşünmüyoruz. Felsefe bu felsefe, mantık bu mantık olunca, ortaya da böyle bir tablo çıkıyor. * * * Özellikle turizm sezonunda, kent ölçeğinin üzerine çıkan Alanya’nın, sıradan bir Anadolu kasabası gibi yönetilmesinden, rahatsız mıyız?... Rahatsızız!... Alanya’nın plansız, programsız, alt yapısız büyümesinden rahatsız mıyız? Rahatsızız!... Bindiği dalı kesen sorumsuz turizmciden, sorumsuz esnaftan rahatsız mıyız?... Rahatsızız!... Şu an için Alanya’nın en büyük sorunu ne? Trafik. Bu durumdan rahatsız mıyız? Rahatsızız! Hem de tepeden, tırnağa rahatsızız. Peki, bu durum için ne yapıyor ne tür önlem(ler) alıyoruz? Hiç! Koca bir hiç! Hiçbir önlem almadığımız gibi, şakır, şakır ruhsat kesmeye devam ediyoruz. Temel üzerine temeller atıyoruz. Alanya’nın dört bir yanından binalar yükseliyor. Ama hiçbirinin otoparkı yok. Niye yok? Neden yok? Niçin yok? Ne zaman akıllanacağız? Sokaklarımızın, caddelerimizin tümü sağlı sollu, park halindeki araçlarla dolu. Hareket halindeki araçlar, sağlı sollu park eden araçlar nedeniyle geçecek yol bulamıyor. Hele bir de araçlar karşılıklı seyir halindeler ise; siz seyreyleyin rezilliği. Birbirlerine “geri git”, “hayır sen geri git” şamatasından sonra, araçlardan ellerde levyelerle iniliyor. Sonra? Sonrası malum. … … Bu gidişat, iyi bir gidişat değil. Gereken önlem(ler) alınmazsa; önümüzdeki yıllarda araçlar tampon tampona seyredecek. O zaman bunları oturup konuşacağız. Karnımızdan değil, ağzımızla, yüz yüze konuşacağız. Bu sezon geldi geçti... Ama hiç değilse önümüzdeki sezonları, Alanya’nın bundan sonraki geleceğini kurtarmak için; sezon biter bitmez, bu konuda sözü olan herkesi alacak bir salona ya da otele; üç gün, beş gün, on gün, on beş gün... hep birlikte kapanacağız ve çözüm üreteceğiz. Çözüm üretmeden de o salondan, o otelden çıkmayacağız... Bu gidişat iyi bir gidişat değil. Ya Alanya’nın sahipsiz olmadığını cümle aleme göstereceğiz; ya da... Evet, ya da… (cümlenin devamını getirmeye dilim varmıyor, beni bağışlayın...)