Kosta Çobanakis’in ölümünün ardından…

1986 yılıydı yanılmıyorsam.

Mimar Mustafa Temiz, Rahmetli Dr. Sıtkı Güra, Rahmetli Avukat İlhan Postalcı, Eczacı Hüseyin Baba, Eczacı Serdar Noyan, Mali Müşavir Mevlüt Güven ve daha birkaç kadim dostla birlikte Alanya Lions Kulübünü kurmuş; düzenlediğimiz çeşitli etkinliklerle de yetebildiğimiz kadar, çevremiz insanlarının sorunlarına merhem olmaya çalışıyoruz.

Olağan toplantılarımızın birinde; bir arkadaşımız, mübadele döneminde Alanya’dan Yunanistan’a göç etmek durumunda bırakılan Rumlardan ve onlarla kurduğu yakın temastan söz etti.

Arkadaşımızın verdiği bilgiye göre, Atina yakınlarındaki bir yerleşim merkezinde yaşayan bu Rumlar, hâlâ Alanya aksanıyla Türkçe konuşuyor; Alanya’yla yatıp, Alanya’yla kalkıyorlardı.

Bu konuda diğer arkadaşlarımızın da duyumları ve bilgileri vardı; onlar da konuya ilişkin bilgi ve düşüncelerini anlattı tek tek.

Herkes bir şeyler anlatıyordu ama konuşmalarını bağlayan yoktu.

Söz aldım, dedim ki “…Madem bu adamlar, aradan bu kadar yıl geçmesine karşın hâlâ Alanya’yla yatıp, Alanya’yla kalkıyorlar; davet edelim, gelsinler, konuğumuz olsunlar.”

Bir anda sessizlik hakim oldu bulunduğumuz ortama.

Başkanımız Mustafa Temiz de “Neden olmasın; gelsinler, konuğumuz olsunlar... Birebir tanışıp, görüşelim…” dedi, ardından ekledi; “Tevfik Hoca’yla görüşelim. Kabul ederse onu Yunanistan’a gönderip, onun kanalıyla bu insanları bulup, Alanya’mıza davet edelim, burada ağırlayalım…” dedi.

O an düğmeye basıldı.

Ve Tevfik Hoca, Atina’ya gönderildi.

* * *

Tevfik Hoca, maceralı ve uzun süreli bir arayıştan sonra bu insanları bulup görüştü, davetimizi iletti, gün kararlaştırıldı ve geldiler.

1987 yılının sonbaharıydı galiba.

Konuklarımızı karşılamak üzere Antalya Havaalanına gittik.

Bir anda karşımızda kadınlı erkekli 20 yabancı gördük.

Onlar heyecanlı, biz şaşkın.

Ne diyeceğimizi, ne dememiz, nasıl seslenmemiz gerektiğini bilemediğimizden karşılıklı bakışıp duruyoruz.

Neden sonra, elimizi uzatıp, “hoş geldiniz” dediğimiz her konuk, kırk yıllık dost gibi öyle çığlıklar atarak, öyle bir sarıldı ki bizlere; şaştık kaldık… Onların bu içtenliğine, aynı içtenlikle karşılık veremediğimizi anımsıyorum.

Alanya’ya gelinceye kadar da onlar güldü, onlar sordu, onlar konuştu, onlar ağladı; biz de onları izlemekle yetindik.

İçlerinde adının Kosta Çobanakis olduğunu söyleyen biri vardı ki; herkes onun gözünün içine bakıyor; o da adeta bakışlarıyla yönetiyordu grubu.

* * *

Birbirimizi tarta biçe geldik Alanya’ya…

Öyle hazırlıksızız ki; bu kez de (beklediğimiz sayının üzerinde olan) konuklarımızı nerede, nasıl yatıracağımız gerçeğiyle yüz yüze kaldık.

Bakmayın siz şimdi bugünlere; şimdi sahiplenen sahiplenene ama o zaman öyle değildi.

Bugün Atina’yı komşu kapısı yapanların pek çoğu; o günlerde; “yanlış yapıyorsunuz, yanlış yaptınız…” diye bizi eleştirenlerdi.

Düşünün oteller kenti Alanya’da, o gün için yatak bulmakta zorlandık.

Zorlandık ama konuklarımıza hissettirmeden de çözdük bu sorunu.

Akşam yemeği için, Kaymakamımız Aydın Güçlü’yü ve Belediye Başkanımız Rahmetli Müstakbel Dim’i de davet edip, kendilerine gelen konuklarımız hakkında bilgi verdik.

İlk akşam yemeğimiz biraz resmi oldu.

Ama sonraki akşam yemeklerimize konuklarımızın atalarını tanıyan bazı Alanyalılar da katılınca konuklarımız da rahatladı, biz de. Anılar anlatılıp, anılar tazelendi o yemeklerde.

Karşılıklı olarak, Alanyaca sözcük hazneleri test edildi.

Türkülerimizi söyledik birlikte.

Dillerine yapışmış türkülerimizin başında “İzmir’in Kavakları” türkümüz, geliyor; Kosta Çobanakis de bu ve diğer türkülerde, konuklarımızın koro şefliğini yapıyordu.

Hep birlikte söylerken uyum sağlayamıyor, yüzümüze gözümüze bulaştırıyorduk ama ısrarla da söylemeye çalışıyorduk.

Daha sonraki gecelerde Kosta ile birlikte söyledik, bu türkümüzü.

Söylerken gözleri yaşarıyordu Kosta’nın.

Birlikte söylediğimiz türküler, Kosta ile yakınlaştırmıştı beni.

Bir gün Dim Çayı’na götürmüştüm Kosta’yı.

Orada bana,“Bak Haboğlu” demişti; “Biz Yunan değiliz. Biz Rum’uz. Yunanlardan daha yakınız siz Türklere. Bu topraklardan göç etmek durumunda bırakılınca Yunan’ın kucağına itildik. Yunanlılar uzun süre kabullenmedi bizi… Yıllarca “pis Türkler” diye iteleyip, kakaladılar bizi. Halen de zaman zaman öyle davranırlar” demişti, yine gözleri yaşararak.

O gün de bugün gibi belleğimdedir.

Ve…

Ve ayrılma günü geldi.

Tek tek sarıldık birbirimize, ağlayarak gittiler.

Sonra?

Sonra bizi şoke eden başka bir şey oldu.

Tüm Alanya Lions Kulübü Yönetim Kurulu olarak Emniyet Müdürlüğü’ne çağrıldık.

Bize orada, anamızın adı, babamızın adı yanında, “Bu davet için kimden izin aldığımız, bu daveti niçin yaptığımız?” soruları soruldu.

Şimdi şöyle bir geriye doğru sarıyorum da; bu etkinlik içinde bizi üzen en önemli şey, bu sorgu sual olayı olmuş; yaptığımız iyi niyetli bu girişim, fitil fitil burnumuzdan getirilmişti.

* * *

Sonra ki yıllarda kendiliklerinden çıka geldi Kosta ve arkadaşları.

Alanya’dan da Nea İonia’ya gidenler oldu; hem de çok sık.

O gidenlerden, Kosta tarafından, şahsıma gönderilen özel selamlar ve davetler aldım. Ama davetlerine de icabet edemedim.

Ama Alanya aşığı bu yiğit Rum’u da hiç unutmadım.

Her gidenle selam gönderdim; her gelenden selamlarını aldım.

… …

Mustafa Temiz’den, bu Yiğit Rum’un ölüm haberini aldığım zaman çok ama çok üzüldüm; bunlar geldi aklıma, gözyaşlarımı tutamadım.

Kosta, Alanyalı Rumlar ile Alanya arasında bir köprü idi.

O köprü yıkıldı, yok oldu şimdi.

Işıklar içinde uyu Alanya Sevdalısı ve Türk Dostu Kosta.

Seni arayacak ve özleyeceğiz.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar İsmail Haboğlu - Mesaj Gönder

#


Anket Alanya Belediye Başkanlığı anketi - Alanya'nın nabzını tutuyoruz! Siz kime oy verirdiniz?
Tüm anketler

Çorum Haber