'Cenin gibi küçüldüm'

Selden kurtulan Türktaş, ilk kez konuştu: O dalın ucunda hayata tutunmak zorundaydım ve tutundum. Denizcilik eğitimindeki bilgilerimle kendimi bir cenin şekline getirerek vücudumu küçülttüm

ANTALYA'NIN Serik ve Aksu beldeleri arasında 8 Şubat Pazartesi gecesi, Gebiz Çayı'nın taşması sonucunda yaşanan sel felaketinden bir ağacın dalına 7 saat süreyle tutunarak hayatta kalan ve sabah saatlerinde kurtarılan Ümit Rıza Türktaş, “O dalın ucunda hayata tutunmak zorundaydım ve tutundum” dedi. Türktaş, geçmiş olsun dileğinde bulunmak üzere evine ziyarete gelenlerle yaptığı sohbette, olay gecesinde yaşadıklarını anlattı. Türktaş, o gece ve ertesi gün, korkudan çok, çok sevdiği bir arkadaşını kaybettiği için üzüldüğünü, acı çektiğini söyledi. Görüntü ve fotoğraf alınmasını istemeyen Türktaş, hayatta kalmasının bir mucize, Allah'ın kendisine bahşettiği bir lütuf olduğunu dile getirdi. Sele ilk kapıldıklarında Mustafa Dolapçı ile birlikte inerek hemen aracın üzerine çıktıklarını, bir süre burada bekledikten ve aracın hareket ettiğini farkettikten sonra suya atlamaya karar verdiklerini anlattı. Suya atlamadan önce, Mustafa Dolapçı'ya, “Ayakkabılarını çıkar öyle atla abi” dediğini ve son temaslarının bu olduğunu belirten Türktaş, Dolapçı'yı bir daha görmediğini dile getirdi. Araçtan atladıktan sonra tesadüfen bulduğu bir ağacın dalına tutunduğunu anlatan Türktaş, şöyle konuştu: “Dala tutunduktan sonra bir süre sessizlik oldu. Neler olup bittiğini anlamaya çalıştım. Bu arada bağırarak sesimi duyurmaya çalışıyordum. Bir süre sonra beni fark ettiklerini anladım. Bazı çalışmalar yapılıyordu ama ne olduğunu anlayamıyordum. Hava karanlıktı. Bir süre sonra bir helikopter geldi. Hemen üzerimde ve 20 metre kadar yakınımdaydı. Helikopter yaklaştığında çok umutlandım ve bağırdım ama sonra uzaklaşıp gitti. Zaman ilerledikçe kendi kendime çözümler üretmeye çalıştım. İlk iş olarak denizcilik eğitiminden aldığım bilgilerle kendimi bir cenin şekline getirerek, vücudumu küçülttüm. Böylece vücut ısısının daha çok muhafaza edileceğini biliyordum.” “SABAHA KADAR BİR IŞIK GÖRMEK, BİR SES DUYMAK İSTEDİM” Bağırmanın adrenalin salgılayarak vücudu daha sıcak tutacağını bildiğini ve sürekli bağırdığını belirten Türktaş, suyun çok soğuk olduğunu, tüm çabalarına rağmen üşüdüğünü dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Elim yoruluyordu ve sık sık değiştiriyordum. Beşer dakikalık arayla dalı tuttuğum elimi değiştiriyordum. Bir elimle dalı tutarken bir elimle suyun getirdiği çöpleri, çalıları topluyordum. Bulunduğum yerde su durağandı. Bulduğum çöp ve ağaç parçalarıyla vücudumun etrafına bir çember oluşturarak bu bölgedeki suyun ısınmasını sağladım. Nitekim akıntı hızlanınca bu çember dağılıyor ve suyun soğukluğu daha fazla hissediliyordu. Zaman geçiyordu ve yoruluyordum. Ama o dalın ucunda hayata tutunmak zorundaydım ve tutundum. Bir yandan da bağırmaya devam ediyordum. Gece boyunca, sabaha kadar hep bir ışık görmek, hep bir ses duymak istedim. El feneriyle biri bana doğru zaman zaman ışık tutuyordu. O ışık bile beni rahatlatıp umutlandırıyordu.” “ZAMAN ZAMAN UMUTSUZLUĞA KAPILDIM” Kollarının iyice yorulduğunu ve zaman zaman umutsuzluğa kapıldığını anlatan Ümit Rıza Türktaş, yaşadığı tüm zorluklara ve soğuk suya rağmen yorgunluktan uykusu geldiğini, uyumamak için büyük çaba sarfettiğini söyledi. Bir ara suyun yükseldiğini, bu yükselmenin kendisini rahatlattığını belirten Türktaş, “Su yükselince kolumu ağacın dalına dolayarak ellerimi dinlendirme imkanı buldum” dedi. Olup bitenlere bir anlam veremediğini ve neden kendisinin kurtarılması için daha fazla şey yapılmadığını düşündüğünü aktaran Türktaş, “Bir bot ya da can yeleği atılmasını istedim. Olmadı. Bu yapılamaz mıydı? Tepeme kadar gelen helikopterden bir can yeleği atılamaz mıydı? Belki bir can yeleğiyle bile kendimi kurtarabilirdim. Yüzlerce can yeleği atılabilirdi suya. Bir insan hayatı için buna değmez miydi. Bir bot, bir can yeleği atılmasını istedim, bağırdım ama ya sesimi duyan olmadı ya da anlamadılar” diye konuştu. Çok umutsuzluğa kapıldığı bir anda suyun kendisine bir köpük getirdiğini ve bu köpüğün, kurtulmasındaki en önemli unsurlardan biri olduğunu dile getiren Türktaş, şöyle devam etti: “Çok yorulduğum ve bir bot ya da can yeleği gönderilmesi için bağırdığım anlarda bir köpük takıldı elime. Allah bana bir köpük parçası gönderdi. Buzdolabı ambalajında kullanılan bir köpük. O beni kurtardı. Yukarıya doğru asılmaktan iyice yorulan kollarımı bu köpükle dinlendirdim. Zaman zaman altıma koyduğum, zaman zaman elimin altına koyduğum bu köpük, önemli bir dinlenme ve rahatlama imkanı verdi bana.” Zaman zaman bilinç kaybına uğradığını ve çok yorgun düştüğünü dile getiren Türktaş, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte düşünme zorluğu çekmekle birlikte umutlarının arttığını ancak yine de gelen kimse olmadığını söyledi. Artık bayılma noktasına geldiği bir sırada, arkadaşları Ahmet ve Adil Müftüoğlu'nun bir botla gelerek kendisini sudan aldığını ve bota çıkardığını ifade eden Türktaş, “Hastaneye götürüldüğümde vücut ısım 33 derece imiş. Bu bir insanın ölme aşamasında olması demektir. Arkadaşlarım da bu konuda eğitimli oldukları için yanlarında şeker getirmişler ve beni bota çıkarır çıkarmaz ağzıma iki şeker koymuşlar. Bu şekerleri ağzıma koymasalar belki hastaneye varmadan ölebilirdim.” “TEK DÜŞÜNDÜĞÜM BİR ARKADAŞIMI, CANIMI KAYBETMİŞ OLMAM” Kendine geldikten sonra ilk önce arkadaşı Mustafa Dolapçı'yı sorduğunu ve onun durumunun kendisini çok üzdüğünü söyleyen Türktaş, “Bütün samimiyetimle söylüyorum. Elbette beni şok edecek çok zor bir gece yaşadım. Ölebilirdim. O dala tutunurken bunun bilincindeydim. Her an ölebileceğimi düşünüyordum ama yaşadığım acıları ya da ölüm korkusunu düşünmüyorum. Tek düşündüğüm, tek üzüldüğüm şey, geçmişimi ve geleceğe yönelik hayallerimi paylaştığım bir arkadaşımı, canımı kaybetmiş olmam. En büyük üzüntüm bu. Bu üzüntüyü o dala tutunurken de her şeyden çok hissettim” diye konuştu. Olanlara üzüldüğünü ve bazı şeyleri hala anlamakta zorlandığını dile getiren Türktaş, “Olanlara çok üzülüyorum. Ben devletine, ülkesine sadık, saygılı biriyim. Her türlü vatandaşlık görevimi en iyi şekilde yerine getirdiğimi düşünüyorum. Devletimi de eleştirmiyorum. Yanlış varsa zaten onlar bulur. Ama bir bot salınabilseydi beni kurtarabilirlerdi. Bot, suda batmayacak tek ulaşım aracıdır. Bunu bilen birilerinin orada olması gerekirdi. Ben kurtuldum, arkadaşımı kaybettik. Yarın başkaları da kaybolmasın. İsterim ki bundan sonra daha bilinçli davranılabilsin” dedi.

#

12 Şub 2010 - 00:00 - Gündem


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Yeni Alanya Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeni Alanya Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeni Alanya Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeni Alanya Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.


Çorum Haber