Yoksa sizin hala bir 'SEVGİ' deponuz yok mu?

HAYATIN

tüm koşuşturmacası içinde kendime vakit ayırabilecek güzel anlar yarattığım pırıl pırıl bir güne daha şarj olup başlamak çok keyif verici. Bugünün de dünden daha güzel olacağına inancım büyük.

Üstün Dökmen der ki, 'Her gün kalkınca 'Tam da istediğim gibi bir gün' diyerek güne başlıyorum'.

İsterim ki her birimiz, 'Tam da istediğimiz gibi bir gün' diyerek güne başlayalım...

Güneş tatilini bitirip tüm sıcaklıgı ve ihtişamı ile mesaisine başladı.
Gün aydınlanınca yüreklerde ısınıp aydınlanıyor; dahası keyif artıyor, coşku artıyor, neşe artıyor.

Oh mis, daha ne olsun!

Geçenlerde kanallar arası turlama yaparken X bir radyo programında oldukça keyifli bir programa denk geldim. Program sunucusu vurguları nerede kullanacağını oldukça iyi kavrayan, tiz sesli, dinleyiciyi nereden etkileyeceğini çok iyi bilen bir hanımefendi olsa gerek, devam ettim dinlemeye. Sunucu hanım programında, 'Erkekler kadınlardan gelen hangi soruları sevmez, neleri duymaktan hoşlanmaz?' diye soruyordu. Cevap vermek isteyen vatandaşlar da radyoyu arayarak yayına bağlanıyor, cevaplarını canlı yayında söylüyorlardı. Programı başından yakalayamasam da soruya verilecek cevapları merak ettiğimden program bitimine kadar verilen cevapları dikkatlice dinledim hatta not tuttum. Verilen cevapları herhangi bir ekleme yapmadan aktarıyorum:

İşte, programa katılarak görüş bildiren beyefendilerin hanımlardan duymaktan bıktıkları sorular:

"- Bu ilişki nereye gidiyor?

- Nerdesin aşkım?

- Haydi! Annemlere gidelim.

- Biraz ara verelim. Bu ikimize de, ilişkimize de iyi gelecek.

- Beni sevmiyorsun, ilgilenmiyorsun.

- Zaten sen hep uyu. Ne var bir kez de sen istesen dışarı çıkmayı.

- Kime baktın, o kimdi?

- O kız kim? Neden, niye, niçin sana bakıyor, selam veriyor?

- Kiminle yazışıyorsun?

- Önceki sevgilinle de böyle miydin? Ona da böyle bana davrandığın gibi davranıyor muydun?"

Bir gün sonra yine aynı radyo kanalını açtım, belki yine denk gelirim diye.

Neyse ki şanslıyım, yine aynı keyifli ses tonuyla dinleyiciye nasıl hitap edeceğini çok iyi bilen o hanım.

Bu sefer soru hanımlara:

'Kadınlar erkeklerden gelen hangi soruları sevmez, neleri duymaktan hoşlanmaz?'

Kadınlardan gelen cevapları da herhangi bir ekleme yapmaan aynen aktarıyorum:

- Neredeydin, ne yaptığını bildir demedim mi ben sana?

- Erkek arkadaşlarım gelecek akşama.

- Boşver senin annenleri önce benim annemlere gideceğiz.

- Sürekli mutfaktasın.

- Kiminle yazışıyorsun? Kim yazdı sana?

- O etek çok kısa derhal değiştir. Bir daha böyle şeyler giymeni istemiyorum.

- Sen bilirsin. Nasıl istersen. Ara verelim.

- Zamana bırakalım. Zamanla düzelir belki.

- Hayırlısı. Olur belki. Zaman gösterecek her şeyi.

- Sen haksızsın. Olayları büyütüyorsun. Bu yeteneğine hayranım."

Evet sevgili okurlar, ne kadar ilginç değil mi?

2 ayrı tamdan bir tam olma çabasındaki kişilerin yaşadığı problemler ne kadar da garip, üç aşağı beş yukarı aynıymış gibi görünse de.

'Ne gerek var, böyle şeylere?'

desek de kabul, her şey güllük gülistanlık değil hayatta.
Bunu hepimiz çok çok iyi biliyoruz; ama bilmediğimiz bir şey var ki o da bu tür paratonerlere takılarak hem kendimizi, hem de karşımızdaki, aktif etkileşim içerisinde olduğumuz çevre sakinlerini, üzdüğümüz.

Üzüyoruz, üzülüyoruz.

Bir kısır döngü halinde benden ona, ondan bir başkasına, böylelikle çevreye, çevreden de güzel olmasını umut ettiğimiz güne yayılıp gidiyor bu dalga.

İyi de ne gerek var?

Üzgünüm ama bence hiç gerek yok.

Önceki gün çalışma arkadaşlarımın moral ve motivasyonlarını arttırmak adına onlara çeşitli ödevler verdim, her bir ödevin ayrı bir anlam ve önemi vardı. Günü ortaladığımız dakikalarda mini bir toplantı yapmak istediğimi duyurdum ve her birini rahat göz teması kurabileceğim şekilde karşıma oturttum. Kısa bir konuşma yaptıktan sonra cicili bicili itinayla kaplanmış bir hediye paketinden mavinin çeşitli tonlarını içinde barındıran bir kavanoz çıkardım ve dedim ki ne görüyorsunuz?

Bir sürü cevap sıraladılar. "Kavanoz, saksı gibi bir şey, mavi bir kavanoz, ışıl ışıl, saydam, umut..."

Bir tanesi az buçuk yaklaşsa da yine de ıskalayamadı.

"Hayır" dedim ve ekledim, "Bu bir 'SEVGİ' deposu. Her gün motive edici, mutluluk verici, enerji depolajıyı güzel sözlerle dolduracağımız 'SEVGİ' depomuz, bu şirin kavanozcuk, bizim".

Odadaki sinerji daha ilk andan etkisini arttırmış olmalı ki yüzleri gülerken yakaladım. Evet, sizlere de önerim kendinize güzel, keyifli, sizi mutlu edecek, size kendinizi iyi hissettirecek bir sevgi deposu edinin, yapın; rengi, şekli, biçimi, süslü detayları size, zevkinize kalmış.

(Özellikle sınava hazırlanan geçlerde, personel ilişkilerinde, aile bireyleri arasındaki uyumlu birliktelikte oldukça işe yarıyor.)

Sevgi önemli. Sevmekle başlar, her güzel şey, her güzel etkileşim. Doğan Cüceloğlu, bir konferansında dedi ki:

"Size sihirli bir şey söyleyeyim mi?

'Seni seviyorum'.

Bu hayatta hiç bir şey sevginin gücü kadar sihirli değildir."

Sevin, lütfen sevin.

Ailenizi, yüreğinizi kıpır kıpır edeni, size bu hayatı bahşeden ulvi gücü yaradanı, doğayı, size, sizin sevginize ihtiyacı olan her canlıyı.
Emin olun, bu size kendinizi çok iyi hissettirecek.

Sevgili okurlarım, duygular düşüncelere hangi konularda hükmediyorsa yaşam da ona göre şekilleniyor. Hani Yahudi asıllı Alman teorik Fizikçi Albert Einstein demiş ya, "İnsanoğlu ağzından çıkan cümlelerin, beyninden çıkan düşüncelerin, bütün evreni dolaşıp tekrar onlara geri döndüğünü bilse, eminim çok daha dikkatli olurdu".
Bu bağlamda evvela ne düşündüğünüzü ardından da ne söylediğinizi kontrol altında tutarak nasıl ki belli periyotlarda cep telefonu, tablet veya PC'lerinizi güncelliyorsanız işte, tıpkı onlara yaptığınız gibi her sabah F5 yapıp kendinizi güncelleyerek yepyeni bir sürümle hayata 'Merhaba' deyin. Birbirini seven insanların kalpleri arasında gözle görülmeyen ipler olurmuş. İnsanlar uzaklaştıkca ipler gerilir, insanın canını acıtırmış ama asla kopmazmış. O hesap en yakınınızdaki en uzağınıza da, kilometrelere uzağınızdaki en yakınınıza da aynı içtenlikle 'Merhaba' deyin.

Dün dünde kaldı, bugünü nasıl yaşarsak yarın da tıpkı yaşadığımız bu güne -bugünün güzelliğine veya karamsarlığına (ki karamsarlığı yok edin hayatınızdan)- paralel olacaktır.

Mucizeler inananlara gelir, lütfen inanın.

Dolu dolu, umutlu, çok mutlu günler!

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Merve Kaya - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Yeni Alanya Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeni Alanya Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeni Alanya Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeni Alanya Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Alanya Belediye Başkanlığı anketi - Alanya'nın nabzını tutuyoruz! Siz kime oy verirdiniz?
Tüm anketler

Çorum Haber