Ümmetçilikten Halkçılığa

CUMHUR

: Halk, insan topluluğu.

CUMHURİYET: iktidarın, yetkisini toplumun verdiği (CUMHUR) vekalete dayanarak kullandığı siyasal örgütlenme biçimidir. Cumhuriyet, “monarşinin” karşıtıdır.

Türkiye’de Cumhuriyet; kurtuluş savaşından (1920-1923) sonra Lozan Antlaşması’nı (24 Temmuz 1923) izleyen günlerde, anayasada yapılan bir değişiklikle ilan edildi. (29 Ekim 1923) Kurtuluş Savaşı başlarında İstanbul yönetimine başkaldırarak Ankara’da kurulan (23 Nisan 1920) TBMM ve hükümetinin çalışma yöntemi, temelde Cumhuriyet ilkesine dayanır. Egemenliğin kayıtsız şartsız halkın elinde olduğu ilan edilmiş, çeşitli aşamalar sonunda seçimle gelmiş bir meclisin temsil ettiği, yasama gücü ile onun denetlediği bir yürütme gücü (hükümet) oluşturulmuştur.

Böylece, o güne kadar iktidarın dinsel ilkelere ve tek kişinin egemenliğine dayalı yapısı sona erdirilerek, halka dayalı ve laikliğe yönelen yeni bir yönetim doğmuştur.

Lozan Antlaşması’ndan sonra işgal kuvvetlerinin İstanbul’u boşaltmasının ardından, Ankara hükümetinin İstanbul hükümetini yok sayması ile devletin yönetim biçiminin açıklanması zorunlu hale gelmiştir. Yürürlükte bulunan 1921 Anayasası’nda Mustafa Kemal Paşa’nın hazırladığı tasarı doğrultusunda yapılan değişiklik ile Cumhuriyet resmen ilan edilmiştir. Böylece Ankara hükümetince yürütülen, adı konmamış yönetim biçimi kesinlik kazanmıştır. Saltanatın daha önce kaldırılmış olmasına (2 Kasım 1922) rağmen halifelik bir unvan olarak bırakılmıştır. 3 Mart 1924’te halifeliğin kaldırılması, aynı günlerde Şeriye ve evkaf vekaleti’nin kapatılması, öğretimde birliğin sağlanmasıyla Cumhuriyet yönetimi ülkede kök salma yoluna girmiştir.

Cumhuriyet, benim yukarıda yazdığım gibi yarım saatin içerisinde bu kadar kolay kurulmamıştır. İngilizleri, Fransızları, İtalyanları, Anzakları, Yunanlıları, Ermenileri ve en acısı bunlarla birlikte hareket eden hainleri yazmadım. Bir avuç vatansever tarafından organize edilen; düzensiz, silahsız ama cesur ve bir o kadar da yürekli “halk ordusu” ile bu ülkeyi bizlere nasıl kazandırdığını yazmadım. Modern Türkiye Cumhuriyetini bizler hazır bulduk. Cumhuriyetin Okullarında okuduk. Şu anda O’nun sayesinde varız.

Her Cumhuriyet idaresi Demokrasi içermez. Çeşitli yönetim biçimleri uygulanabilir. Dünyanın en Büyük Devlet Adamı Cumhuriyeti kurduktan sonra herhangi bir sapmaya meydan tanımamak için “hakimiyet, kayıtsız şartsız milletindir” demiştir. Bunu işaret etmekteki maksadı, elbette ki demokrasidir. Kişi hak ve özgürlüklerine verdiği önem vurgulanmaktadır. Halk iradesinin her şeyin üzerinde olduğunu işaret etmektedir. Din işleriyle devlet yönetimini ayırt eden laiklik en ön planda yer almıştır.

Türkiye toprakları ve Cumhuriyet kolay kazanılmadı.

(Cephelerde 3 oğlunu kaybeden rahmetli babaannemin anlılarından bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum.)

Rumi takvime göre 1330 (1914) doğumlu olan ve 1995 yılında vefat eden rahmetli babamın amcalarını görme şansı olmamış. Amcalarından birisi doğuya Rus ve Ermeni istilasını geri püskürtmeye, diğeri dedemle birlikte batıda Yunanlıları denize dökmek için Mustafa Kemal’in ordularına katılmış. İçlerinde geriye dönen sadece dedem olmuş ve kardeşleri bir daha geriye dönmemiş.

Rahmetli dedem, savaş yıllarında yeterli beslenemediği için yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak kısa zaman içinde vefat etmiş.

Ölen katırların leşlerinden payına düşeni yediklerinin en güzel ziyafetlerden olduğunu, dedemin ve geriye dönen diğer gazilerin ağzından rahmetli babaannem anlatırdı bize. Cepheye gidip de geri dönmeyenlere ağlardı titreyen dudakları ile. Savaş yıllarındaki kıtlıkta cepheye gidenlerin geride bıraktığı eşlerine ve yavrularına nasıl baktığını anlatırdı uzun gecelerde, gaz lambası ışığında. Can kulağı ile nefessiz dinlerdik kötü kaderi değiştiren bir avuç insanın kahramanlıklarını.

Savaştan geriye dönenlerden duydukları kahramanlıkları hikaye ederdi bize. Mustafa Kemal’i, İsmet İnönü’yü ve diğer silah arkadaşlarını bıkmadan usanmadan anlatırdı. Ve sonunda “Vatan sağ olsun” derdi. Gözyaşları, yılların hatıralarını taşıdığı yanağındaki kalın çizgilerden aşağıya kayarken.

Teröre kurban verdik.

1997 yılında hain bir pusuda şehit oldu oğlumdan ayrı tutmadığım kayın biraderim Köksal Kartal. Hakkari’de, vatani görevini yaparken hain kurşunlar ile ortadan ikiye bölünmüş cansız bedeni geldi hayatının baharında.

Hep “VATAN SAĞ OLSUN” dedik.

Kanımız var, bu öz vatanımızın sınır çizgilerinde. Cumhuriyetin temel ilkelerine özünde bağlı ve bu vatanın öz evlatlarıyız.

Bizlere sayısız özgürlükleri içerisinde barındıran ve ÜMMETÇİLİKTEN kurtarıp HALKÇILIĞA geçişimizi sağlayan CUMHURİYETİMİZE sahip çıkmak boynumuzun borcudur.

Saygılarımla.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Cemal Şencan - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Yeni Alanya Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeni Alanya Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeni Alanya Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeni Alanya Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Alanya Belediye Başkanlığı anketi - Alanya'nın nabzını tutuyoruz! Siz kime oy verirdiniz?
Tüm anketler

Çorum Haber