Keşfedilmemiş Alanya

Hepimiz Alanya'da yaşıyoruz ama gözümüzün önündeki güzellikleri görebiliyor muyuz? Bugün sizlere Alanya'nın muhteşem tarihi güzelliklerini yansıtacağız

ALANYA KALESİ
Kandeleri tepesinde yüz yıllar öncesinden kalmanın olgunluğu ve sükuneti içinde uzanan Alanya Kalesi, zamanımıza kadar korunabilen tek Selçuklu kalesidir. Alanya'da tersanenin arkasında üç yanı denizle çevrili kale 1955 yılında onarılan sağlam bir yapıdır. 1225 yılında Roma kale kalıntılarının yerine Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından Halepli Reha bin Ebu Ali'ye yeni bir kale yaptırmıştır. Alaiye Beyleri döneminde önem kazanan bu kale 1471 yılında Osmanlılar tarafından alınmıştır. 83 kule ve 140 burca sahip üç sıra surlarla çevrili olan kale iç ve dış kale bölümlerinden oluşmaktadır. Aya Yorgi Kilisesi (Hagios Georgios), Kanuni Sultan Süleyman Camii, Aksabe Sultan Türbesi, Selçuklu Hamamı, Arasta, Bedesten, Sitti Zeynep Türbesi, Sultan Alaaddin Sarayı, irili ufaklı sarnıçlar, deniz feneri, adam atacağı ve zindandan oluşan Kale komplike bir tarihi hazinedir.

AYA YORGİ KİLİSESİ İç kalede yer alan Aya Yorgi (Hagios Georgios) olarak bilinen MS.6. yy.da yapıldığı sanılan Bizans devrine ait küçük bir kilisedir. Dini önemi artınca zaman içinde piskoposluk haline getirilmiştir. Selçuklulara ait olmayan kaledeki tek eser ve Alanya'nın Türk-İslam dönemi öncesinden günümüze ulaşabilen ender bir yapıdır. Ana özelliğini koruyan kilisenin içinde yer yer tahrip edilmiş veya sökülüp atılmış fresk izlerine rastlanmaktadır. Kale ile birlikte bir bütün olarak koruma altına alınmıştır.
AKSABE SULTAN MESCİDİ VE TÜRBESİ Kale camiinin biraz ilerisinde bulunan bu mescit 1230 yılında Aksabe Sultan için yaptırılmış olup güzel bir mimarisi vardır. Eskiden kalabilen kısımlarından yapısının çinili olduğu anlaşılmaktadır. Yakın zamanda onarılan mescidin dışı kesme taştan yapılmıştır. İçi ve kubbesi tuğla ile örülmüştür. İki odadan oluşan yapının bir odası mescid diğer odası Aksabe Sultanın mezarının bulunduğu türbedir. Ayrıca türbede 3 tane mezar daha vardır. Mescidin bir kaç metre ilerisinde moloztaş kaideli silindirik tuğla gövdeli minaresi bulunmaktadır.
ALAADDİN CAMİİ Kale Camii, Sultan Süleyman Camii adları ile anılan eserin 1231 yılında Sultan Alaaddin tarafından yaptırıldığı, sonra harabolduğu bazı kayıtlarda geçmektedir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1530-1566 yılları arasında yenilenen moloz taş duvarlı, kubbe kasnağının yapısında kesme taşların kullanıldığı, iç mekanı sekizgen kubbe kasnağı üzerine oturan bir camidir. Son cemaat yerini tuğladan yapılma dört sütun üstüne dayanan üç kubbe örter. Ortadaki iki sütun arasına bir duvar örülmüş üstüne zambak resmiyle süslenmiş bir taş oturtulmuştur. Kubbenin askılık vazifesi gören kısmına akustiği sağlamak için 15 küçük küpçük konmuştur. Caminin kapı ve 14 adet pencere kapakları Osmanlı dönemi oyma işçiliğinin en güzel örneklerindendir.
EMİR BEDRUDDİN CAMİİ Günümüzde kullanılan adını hemen yanında bulunan andız ağacından alan bu camii 1277 yılında Emir Bedrüddin tarafından yaptırılmıştır. Hemen bitişiğinde kendisine has mimarisiyle yapılmış çok yüksek olmayan minaresi yer alır. İlçenin Tophane Mahallesinde bulunan bu camiye Kızılkule yanından aşağı kapı yoluyla ulaşılması mümkündür. Gerek tarihi değeri itibari ile gerekse minberinin oymacılık sanatının en güzel örneği olması itibarı ile; ilçede Selçuklulara ait birçok özelliği birden taşıyan en eski camilerden birisidir.
ALAADDİN KEYKUBAT SARAYI İç kalenin en yüksek yerinde kurulmuş olan sarayın sadece kalıntıları mevcuttur. Bu kalıntılardan sarayın çinilerle kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Hakkında fazla bir bilgiye rastlanamamıştır. Sarayın hemen yanında askerlerin kışla olarak kullandığı sanılan bir yapı belirlenmiştir.
SELÇUKLU HAMAMI Alaaddin Keykubat tarafından yaptırıldığı sanılan, iç kalenin doğusundaki burçların yanında, kırmızı tuğla ve harçla yapılan tek kubbeli ve sekiz yüzlü bir yapıya sahip olan bir Selçuklu hamamıdır. Şimdi çökmüş olan 5 metre çapındaki kubbesi ile tonozla örtülü küçük bir odası olduğu anlaşılmaktadır. Külhanı iç kale tarafında yer almaktadır. Suyu iç kaledeki büyük sarnıçtan künkler ile getirildiği anlaşılan hamam Selçukluların temizliğe ve sağlığa verdiği önemin bir abidesidir.
BEDESTEN VE ARASTA Kale Caminin güneybatısında yer alan Arasta'nın han olduğuna dair iddialar vardır. Arastanın hemen yanında bulunan 13 metre genişliğinde 35 metre uzunluğunda bir avluya bakan muntazam olmayan dikdörtgen bir plan üzerine oturtulmuş 26 odası ile bedesten olarak bilinen hanın ise çarşı olabileceği öne sürülmektedir. Her iki eserinde 14 ve 15. yüzyıllarda Karamanoğulları tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Bu bedestenin çarşı olabileceği gibi kalenin malzeme deposu olabileceği de ileri sürülmektedir.
SARNIÇLAR Evliya Çelebi Seyahatnamesinde sarnıçlar şehri olarak adı geçen Alanya'da kale ve çevresinde yaşayan halkın su ihtiyacının karşılanması için kale içinde irili ufaklı 420 sarnıcın yaptırıldığı tespit edilmiştir. Bu sarnıçlar içinde en önemlisi Aksabe Sultan Mescidi ile Bedesten arasında 22,5 metre boy ve 13 metre genişliğindeki Mecduddin Sarnıcıdır. Bu Selçuklu Türklerinin mimari yanında alt yapıya verdikleri önemin en güzel örneklerinden birisidir.
DENİZ FENERİ 1720 yılında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından kalenin güney ucunda, denize dik inen yamaç üzerindeki surların bulunduğu yerde yaptırılan fener bugün de hala iki binasıyla görevini yerine getirmektedir.
SİTTİ ZEYNEP TÜRBESİ Damlataş mağarası yolundan kaleye gidilen yol üzerinde bulunan bu türbenin ne zaman yapıldığı ve Sitti Zeynep hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Selçuklu döneminden kaldığı sanılmaktadır. Kanuni döneminden kalma vakıf kayıtlarında adı geçmektedir. Ankara’da Kuyud-u Kadime Arşivinde 172 nolu kayıtlı Kanuni Devrine ait İlyazi defterinde ve İstanbul Başbakanlık Arşivi 166 nolu vakıf İcmal Defterinde Vakf-ı Sitti Zeynep bin’t Zeynülabidin olarak geçmektedir. Bir Eren olduğu sanılan Sitti Zeynep’in türbesi Alanya ve çevreden gelen kişiler tarafından ziyaret edilmektedir.
ADAM ATACAĞI Kalenin kuzeydoğusunda 250 metrelik uçurumun üstünde 15 metre derinlikte bir zindanın bulunduğu yerdir. Bölgede anlatılan bir rivayete göre Bizans devrinde iki suçlunun burada güreştirilip, mağlup olanın hasmı tarafından denize atıldığı, yenen suçlunun ise buradaki zindandan bir süre sonra çıkarılarak son bir şans tanındığı, eline verilen üç taştan birini denize düşürmesi halinde af edildiği, beceremez ise çuvala konup kayalıklara veya mancınık ile denize atıldığı yerdir. Atılan taşın hava akımı ve yer çekimi nedeniyle denize düşürülmesinin çok zor olduğu bir yerde, günümüzde bu rivayetten kaynaklanan dilek tutarak taş atma geleneği yabancı ve yerli turistler tarafından sürdürülmektedir.   

#

07 Kas 2012 - 00:00 - Magazin


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Yeni Alanya Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeni Alanya Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeni Alanya Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeni Alanya Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.


Çorum Haber