Başbakan Alanya’daki plajları ilk kez duymuş

Almanya’nın en ünlü ve en çok satan dergilerinden olan Der Spiegel’e mülakat veren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin bir özgürlükler ülkesi oluşundan söz ederken Alanya’nın örnek gösterilmesine şaşırdı. Erdoğan, Alman gazetecilerin “Bir Akdeniz kenti olan Alanya'da kadın erkek plajı ayrı olan oteller var. Böyle bir şey birkaç yıl öncesine kadar düşünülemezdi” demesi üzerine, “Bunu ilk kez duyuyorum. Böyle bir şey varsa bu da bir özgürlük ifadesidir” yanıtını verdi.

TİRAJI haftada 1 milyon 44 bin 745 olan liberal sol eğilimli Der Spiegel Dergisi’nin 29 Mart 2010 tarihli sayısında, Daniel Steinvorth ile Berhard Zand imzalarıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geniş bir mülakatına yer verildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Ankara'nın AB ile ilişkileri, Ermeni Soykırımına ilişkin tartışmalar ve kendisinin İran'ın nükleer politikasıyla ilgili anlaşmazlıktaki ara buluculuk rolü üzerine bir söyleşi yapıldı. Soru cevap şeklinde yapılan söyleşide Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin özgür bir ülke olduğu anlatılırken Alanya’nın örnek gösterilmesine şaşırması dikkat çekti. İşte Başbakan Erdoğan’ın söyleşisi.
Sayın Başbakan, ülkeniz hâlihazırda karmaşık bir tablo sergiliyor. Ülkeniz, siz iktidara gelmeden önce olduğundan daha modern ve açık ancak aynı zamanda daha dindar ve İslamcı bir görünümde. Türkiye'yi nereye götürüyorsunuz? Batı'ya mı Avrupa'ya mı yoksa Doğu'ya mı?
Türkiye geçen yedi yıl içinde güçlü bir değişim geçirdi ve modernleşti. Biz, bizden önceki hükümetlerin tersine, Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk'ün sözlerini ciddiye alarak ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine ulaştırmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken tüm yönlere bakıyoruz. Batı'ya yönelirken Doğu'ya sırt çevirmiyoruz. Bunu bir normalleştirme süreci olarak görüyoruz.
İstanbul Havalimanı’nda pasaport kontrolünden geçen ziyaretçilerin ilk gördüğü şey, Duty-free shop içki satış birimi ve Picasso'nun açık resim sergisinin reklamı. Bir Akdeniz kenti olan Alanya'da kadın-erkek plajı ayrı olan oteller var. Böyle bir şey birkaç yıl öncesine kadar düşünülemezdi.
Ülkemize geldiğinizde havaalanında gördüğünüz, özgürlüğün güzel bir ifadesidir. Alanya ile ilgili olarak anlattığınız şeyi ilk kez duyuyorum. Şayet doğruysa bu da bir özgürlük örneğidir. Bu otelin sahibi ve misafirleri, saygı göstermemiz gereken bir haktan faydalanıyorlar.
Bu hafta, Türkiye'nin yakın bir gelecekte AB'ye üye olmasını istemeyen Şansölye Angela Merkel'i kabul edeceksiniz. Kendisine ne söyleyeceksiniz?
Türkiye, 1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu'na ortaklık başvurusunda bulunmuştur. Bunun üzerinden 51 yıl geçmiştir. Başka hiçbir ülkeye böylesi bir süreç uygulanmamıştır. Buna rağmen sabrettik. Ancak bugün sadece AB üyeliği için çaba harcayan bir ülke değiliz, tam üyelik müzakerelerini sürdüren bir ülkeyiz. Eğer bize bugün mutabakata vardığımız müzakere çerçevesi dışında öneriler getirilecek olursa...
Bayan Merkel'in Türkiye ile tam üyelik yerine tercih ettiği "imtiyazlı ortaklığı" kastediyorsunuz.
O zaman bu tıpkı maç ortasında penaltı kurallarının değiştirilmesi gibi yanlış olur.
Hükümetiniz Türkiye'yi yeni bir bölgesel güç hâline getirmeye çalışıyor. Avrupa'ya bu durumda neden ihtiyacınız var?
Burada söz konusu olan bizim neye ihtiyacımız olduğu değildir, burada karşılıklı ihtiyaçlar söz konusudur. Türkiye, Avrupa için bir yük değildir, tam tersine AB'nin yükünü hafifletecektir. Irkçılıkla mücadele amacıyla İspanya ile birlikte başlattığımız bir BM girişimi olan Medeniyetler İttifakı'ndan tüm Avrupa fayda görmektedir. 1996'dan bu yana Gümrük Birliğine üyeyiz. Kopenhag Siyasi Kriterlerini yerine getiriyoruz, hatta bazı AB üyelerine kıyasla Maastrich Ekonomik Kriterlerini gerçekleştirmeye daha yakınız. OECD'nin kurucu üyesiyiz ve 1952'den beri NATO üyesi olarak Batı ile 1,4 milyar Müslüman arasında bir köprü konumundayız.
Türkiye çok özgüvenli bir ülke hâline geldi. Sizin Atatürk'ten bu yana ülkedeki en etkili politikacı olduğunuz söyleniyor. Bazı taraftarlarınızın olduğu kadar eleştiricilerinizin de tanımladığı gibi kendinizi bir "sultan" rolünde görüyor musunuz?
Bir halk partisinin lideriyim ve bu yüzden kendimi hiçbir zaman Atatürk ile Cumhuriyet'i kuran adamla kıyaslamam. Bir padişah, bir sultan olma gibi bir niyetim de yok. İnsanların hakkımda iyi şeyler söylemesi benim için yeterli.
Modern Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu'nun Ermeni soykırımını neden tanımıyor? ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi, bu soykırımla ilgili bir kararı onayladı.
Bir gazetecinin soykırım kavramını kullanmadan önce olaya çok iyi bir şekilde bakması gerekir. Ermenilere soykırım yapıldığının sözü edilemez. Soykırım, hukuki bir kavramdır. 2005 yılında, dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı Koçaryan'a bir mektup yazdım ve kendisine bunun biz siyasetçilerin meselesi olmadığını, konunun tarihçiler tarafından araştırılması gerektiğini bildirdim. Türk arşivlerinde bununla ilgili milyonlarca belge var. O dönemden beri bir milyonu aşkın belge incelendi. Koçaryan'a kendi ülkesindeki arşivleri de açmasını yazdım ve eğer tarihçiler yeterli gelmezse hukukçuları, siyaset bilimcileri ve arkeologları da dâhil etmeyi önerdim.
Ermeniler, tarihçiler komisyonunun bu tür bir konuyu ebediyen ertelemek için ideal bir araç olduğunu söylüyor. Politikacıların soykırımı ele almamaları gerektiği konusunda biz farklı görüşteyiz. Bu kavramı kullananlardan biri de bugünkü ABD Başkanı.
Eğer kendisi bu kavramı kullandıysa o da hata yapmıştır. Bir Başkan tarafından kullanılması, bu kavramın doğru olduğu anlamına gelmez. Ayrıca ABD, bu konuya taraf değil. ABD de tıpkı diğer ülkeler gibi yalnızca tribünde oturuyor. Meselenin tarafları sadece biz ve Ermenistan'dır. Bu bizim tarihimizdir. 1915 yılında Türkiye Cumhuriyeti daha kurulmamıştı. O zamanlar, Almanya ile müttefik olan Osmanlı İmparatorluğu dönemiydi.
Cumhuriyet, Osmanlı İmparatorluğu'nun hukuki halefi değil mi?
Türkiye, hiç kuşkusuz Osmanlı İmparatorluğu'nun kalıntıları üzerine kurulmuştur. Hiçbir halk kökenini inkâr edemez. Kökenini inkâr eden günah işler. Tarihî araştırmalar sonrasında ciddi bir şey ortaya çıkacak olursa biz tarihimizle yüzleşmeye hazırız. Ancak Ermenilerin de tarihleriyle yüzleşmeye hazır olmaları da önemlidir.
Ermeniler bu meselede hangi tarihle yüzleşmelidir?
Bu, bir tarafın diğer tarafı toplu bir şekilde katletmesi değil, bir savaştı. Bu olaylar sırasında tıpkı Osmanlı İmparatorluğu'nun sadık vatandaşları olan Ermeniler gibi Türkler de ölmüştür. İçlerinden bazıları daha sonra yurt dışından yönlendirilmiş ve isyana kalkışmıştır. Bunların çok iyi bir şekilde araştırılması gerekir.
Türkiye'deki kaçak Ermenileri sınır dışı etme olasılığından söz ederek neden bu zor tartışmayı daha da kızıştırdınız?
Bunu böyle görmeniz beni üzüyor. Ben neler yapabileceğimiz üzerine konuştum. Yıllardan beri kaçak Ermenilere göz yumduk. Sadece bunun hep böyle devam etmeyebileceğini söyledim. Dünyanın her yerinde kaçak işçilerin sorunu tartışılıyor. Ama Türkiye'de böyle bir açıklama yapıldığında rahatsız olunuyor. Neden?
Yurt dışında örneğin son olarak ABD ve İsveç'te alınan soykırım kararlarından dolayı neden Türkiye'deki Ermenileri cezalandırıyorsunuz?
Bundan Ermenileri sorumlu tuttuğumuzu kim söylüyor? Ben bunu hiçbir zaman iddia etmedim. Bir yıl önce Türkiye ile Ermenistan arasında bir yakınlaşma süreci başlattık. İlişkilerimizi normalleştirmek istiyoruz. Böyle bir dönemde ABD Kongresinin Dış İlişkiler Komitesi Ermeni diasporasının talimatıyla 1915 olaylarını soykırım olarak niteleyen bir karar alıyor. Bunun hiç kimseye bir faydası yoktur. Ermeni diasporasına ve diasporayı destekleyen ülkelere şunu söylüyoruz: Türkiye'de bu ülkenin vatandaşı olan ve olmayan kaçak Ermeniler var. Bugüne değin sınır dışı etme konusunu hiç düşünmedik. Ancak diaspora, baskı yapmaya devam edecek olursa bunu yapmak zorunda kalabiliriz.
Soykırım kavramına direniyorsunuz ama bu kavramı bizzat defalarca kullandınız. Örneğin İsrail'i Gazze Şeridi'nde soykırım yapmakla suçluyorsunuz. Buna karşın Sudan Cumhurbaşkanı el Beşir'i, bir Müslüman'ın soykırım yapamayacağı sözleriyle savunuyorsunuz. Müslümanlar, Musevi ve Hıristiyanlardan daha iyi insanlar mı?
Kelime oyunu yapıyorsunuz. Ben bu tuzağa düşmem. Gazze'deki olayların bir nevi soykırım olarak görülebileceğini söyledim. Orada 1400 kişi öldü, çoğu fosfor mermilerinden. 5000 insan yaralandı ve 5000 aile evsiz kaldı.
Peki, Sudan olayında?
Ben hiçbir zaman bir prensipten söz etmedim. Ben bir Müslüman'ım. Ancak dinimi hiçbir zaman diğer dinlerle kıyaslamadım. Sadece bir Müslüman'ın, BM'nin tanımladığı şekilde bir soykırım yapamayacağını söyledim. İslam bir barış dinidir. Müslümanlar, suçsuz bir insanı öldürenin tüm insanlığı öldürdüğüne inanır.
Türkiye hâlihazırda BM Güvenlik Konseyi geçici üyesi ve aynı zamanda İran'ın zenginleştirilmiş uranyumunu nükleer yakıtla değiş tokuş yapması öngörülen ülke olarak adı geçiyor. Tahran'a karşı yaptırımları destekleyecek misiniz? UAEK, nükleer programın barışçıl olduğundan şüphe duyuyor.
Bu yanlış. UAEK böyle bir saptamada bulunmadı.
UAEK'nın son raporunda Tahran'ın barışçıl amaçla kullanılmayacağı ihtimalini ortadan kaldırmak için yeterince iş birliğine gitmediği belirtiliyor.
Ben bu konuda farklı görüşteyim. İran zenginleştirilmiş uranyumu yurt dışına göndermeyi önerdi ve karşılığında İranlılar için nükleer yakıt istedi. Asıl soru, bu değiş tokuşun nerede yapılacağıdır. Eski UAEK Başkanı el Baradey, Türkiye'yi önerdi. Bunu önce reddeden Amerikalılar şimdi kabul ettiler. Şimdi ise İran'ın yanıtını bekliyoruz. Önce İran bu olasılığı dikkate alıyormuş gibi gözüküyordu ancak sonra bağlantı koptu.
Şayet İran direnecek olursa o zaman yaptırımları destekleyecek misiniz?
Önce sorunu diplomatik yolla çözmeye çalışmamız gerekir. İran'a şimdiye kadar defalarca yaptırım uygulandı. Peki, sonuç ne oldu? Şimdi Amerika ya da Alman malları İran'a ulaşmıyor mu? Dolaylı olarak pekâlâ ulaşıyor. Tabii ki İran'da Mercedes ve Peugeot var. Ben açık konuşmayı severim. Siyasette bazı şeylerin gizlenmesinden nefret ederim. Bizim ihtiyacımız olan şey diplomasi, diplomasi ve diplomasidir. Bunun dışında her şey küresel barışı tehdit eder ve başka da bir şey getirmez. Diğer yandan bizzat baskı yapanların atom bombaları yok mu? Türkiye nükleer güç değil ama bölgemizde nükleer silah sahibi bir ülke var.
İsrail'i kastediyorsunuz.
Her hâlükârda İran'ın şimdilik nükleer silahı yok. Açıkça söylüyoruz: Bölgemizde hiçbir nükleer silah istemiyoruz.
Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'a da bunu bu şekilde söylediniz mi?
Tabii ki. Kendisiyle de tıpkı sizinle olduğu gibi açık bir şekilde konuşuyorum. Bu bölgede nükleer silah istemiyoruz.
Sayın Başbakan, bu görüşme için size teşekkür ederiz.

#

31 Mar 2010 - 00:00 - Siyaset


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Yeni Alanya Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeni Alanya Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeni Alanya Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeni Alanya Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.


Çorum Haber