İNSANLARIN
, annelerin, eşlerin ve dostların en iyisi Nevsal Emiroğlu.
Her nedense, şu acımasız ve kahredici dünyada sizi üzecek ve kalbinizi yıpratacak öyle şeyler oluyor ki.
Hiç beklemediğimiz bir anda ve bu üzüntü ruhunuzu günlerce sarıyor sarmalıyor ve kafanızdan asla çıkmıyor.
Bu kişi akrabanız dostunuz veya arkadaşınız ise çok
değer verip saygı duyuyorsanız, o insanı yıllar geçse de unutmanız imkansız.
Ailemi, eşimi, iki oğlumu ve dostlarımı, arkadaşlarımı unutmadığım gibi.
İyi insanlar ve dostlar da asla unutulmaz.
Eğer unutulmuş olsa ne sevginin, ne akrabalığın, ne de dostluğun anlamı kalmazdı.
Yaşam sıfıra sıfır olurdu.
Ayşe kızım her zaman gazeteleri dükkandan getirir, elime verirdi.
Kaç gündür gazete gelmedi.
Ben de sormadım.
Sonra dün salona çıktım, köşedeki sehpanın üstünde gazeteler vardı.
Elime aldım, "Göz gezdiririm denize karşı" diye düşündüm.
Yeni Alanya Gazetesi'ni elime aldım ve açtım.
Siyah zemine sarı renkli harflerle gazetede şöyle yazıyordu: "Acı kayıp. Alanya bir çınarını kaybetti. Nevsal Emiroğlu, 85 yaşında aramızdan ayrıldı."
Gazete elimden düştü ve gözyaşlarım yanaklarımdan akmaya başladı.
Çok sevdiğim aziz dostumu yitirdim, şok oldum ve çok üzüldüm.
Dünya tatlısı, güzel yüzlü ve samimi bakışları karşımda duruyordu ve 20 gün evvel kafamda gezeledi.
Fakat vakit geçti.
"Ne yapıyor, nasıl?" diye düşündüm onun için telefon edemedim.
İkinci gün saat 11.00'de ev telefonunu aradım cevap alamadım.
Bozuk gibi çalıyordu.
Nevsal Hanım'ın Gönül Köprüsü'ndeki çalışmalarıma çok katkısı oldu.
Emiroğlu aileleri ve Dim aileleri çalışmalarıma hep çok faydalı oldular.
Hepsine sonsuz duam saygım ve sevgim var.
Nevsal Hanım ile telefonla görüşürdük.
Muzaffer Emiroğulları'nı eşim Şevki Adalı'nın Alanya’ya ikinci tayini olan 1956, belki de 1958 yılında Orman İşletme Müdürlüğü zamanında tanıdım.
O zaman yazlık Örnek Sineması vardı çarşıda.
Eşime rica ettim, bizi Örnek Sineması'na götürmesi için.
Görüp çok beğendiğim bir yabancı film oynuyordu.
Roma Tatili, "Ormancı arkadaşlarımız görsün, çok beğenirler" diye cümbür cemaat çoluk çocuk gittik.
Ama siyah beyaz, orta güzellikte bir film oynayacaktı. Hepimiz üzüldük, "Geri mi dönsek" dedik ama kalmaya karar verdik.
Muzaffer Bey gidip görüştü, geldi ve dedi ki; "Hatırımız için bu filmden sonra çalıştıracaklar."
Çok sevindik hepimiz.
Seyircilerin hepsi alkışladı.
Büyük bir memnuniyet ve ilgiyle izledik, çünkü değerdi.
Belki düşünürsünüz şimdi bunları yazmanın sırası mı diye.
Evet yazılmalı.
O akşam o kapatılıp yolcu olan film paketlerinin yeniden açılıp oynatılması ama bu film gösterisi para kazanmak için değil, hatır için olması büyük bir soyluluk ve insanlık değil mi?
Ben bunu Muzaffer Bey'in ölümüyle ilgili yazıda da yazmıştım.
Güzellikler her zaman yazılmalı. İnsanlar örnek almalı. Muzaffer Bey'in rahatsızlığında ziyaretine gitmiştim. Beni tanımamıştı son günlerinde olsa gerek ama beni çok etkileyen bir şey oldu.
Karyolanın üstünde oturduğu yerde namaz kılması ve sureleri düzgün ve doğru okuması, yüce Allah’ın onu unutmayıp beraber olması.
Onun için yazdım, çünkü başka yazma imkanım olmayabilir.
Yaşım ilerledi ve insanların ölümünü okudukça bir acı fırtınası içimi yakıp kavuruyor, talan edip yok ediyor.
Ne kadar benden saklansa da, geç de olsa öğreniyorum.
En ufak bir üzüntü nefesimi daraltıp kalbimi sıkıştırıyor. Onun için bu yazılarım ekseriyetle geç kalabiliyor. İnsanın aile fertlerinden, akrabaları ve sevip saydığı, sevgilerini, iyiliklerini gördüğü dostlar bunların hepsinin yeri ayrı ayrı dostlardır ve hepsi benim için çok değerlidir.
Karakterlerine göre hatta bir evlat, bir kardeş, bir ana ve baba gibi.
Yeter ki iyi dostu seçebilin ve bu durumda benim büyük şansım var ama bu insanın moralini bozan bu çok acı ölümler insanı tarumar ediyor.
Ölümsüz (!) Hazreti Sultan Süleyman insanlara, hayvanlara hükmediyordu.
Çok uzun yıllar yaşayıp ailesi, sevdikleri ve dostları gidince dünyayı boş buldu ve yüce Allah'tan ölümsüz olmayı istedi.
Dostsuz cihan neye yarar ki.
İyi bir dostu bulunca eline sıkı sıkı sarılıp asla bırakmamalı.
Beni terk edip giden dostlarım hep içimde yaşıyor ve sık sık onları düşünüp hatırlarım.
Hatta vefakâr hayvanlarımı bile.
Ama giden geri gelmiyor.
Yalnız iyilikler, hayırlar, bilhassa dürüstlük baki hep anılır.
Sevgili can dostum, Nevsal Hanım'ı anmak için elimden geldiği gibi yazdım, kusurlarım var ise af ola.
Acınız çok büyük, biliyorum.
Bir nebze katkıda bulunabildiysem ne mutlu bana.
Yıllar geçip acılar dibe vurdukça, özlem acısı insanlara batar.
Emiroğlu, Dim ve Reisoğlu ailelerine kalbimin derinliklerinden başsağlığı diler saygılarımı sunarım.
Başta Nevsal Hanım olmak üzere tüm Emiroğlu, Dim, Reisoğlu ve Koparan ailelerini tanıdığım günden beri Alanya'ya büyük hizmetleri oldu.
Muzaffer ve Hayri Emiroğlu'nun ticarette ılıman, dürüst ve hırslı olmayan büyük bir güven rüzgarı eserdi.
İşyerleri insana huzur verirdi.
Biz de onların müşterisiydik.
Ayrıca yazmadan geçemeyeceğim, bir hizmetten söz edeceğim.
Gönül Emiroğlu'nun eşi, Antalya Orman İşletme Müdürü Suphi Koparan, aynı zamanda eşimin arkadaşı ve meslektaşıydı.
Tabi eşim 1974’te ölmüştü.
Suphi Bey'e telefon ettim.
"Belediye mezarlığına çam fidanı diktirmek istiyorum. Çok boşluk var, rica etsem gönderir misiniz" dedim.
"Hemen yollarım" dedi ve mezarlıkla ilgilenmeme memnun oldu.
İkinci gün pikap dolusu çam fidanı geldi.
Ömer Hoca bana telefon etti.
Mezarlığın birinci kapısının sol yanı, duvar boyunca yukarı kadar ağaçlandırıldı.
Suphi Bey'in yardımını çok uzun zaman geçmesine rağmen asla unutmadım.
Eşim Antalya Orman İşletme Başmüdür Yardımcısı iken, oğlu gibi sevdiği bir şoförü vardı.
Minik oğlu ölmüştü ve çok üzüldük.
Ailece bizim için çok değerliydiler.
Bize telefon edip fıstık çam fidanı istediler.
Mezar için Alanyalı dostlarımız gelmişti, onlarla yolladık.
Bizim Alanya ile bağımız hiç kopmamıştı.
Alanya'dan Antalya'ya gelen her dostumuz imkanı oldu mu muhakkak bize uğrardı, biz de çok mutlu olurduk.
Alanya’ya arada biz de giderdik.
O zamanlarda Alanya incileri, pırıl pırıl parlayan kapağı açık bir istiridye gibiydi.
İnsanları güler yüzlü, misafirperver, dost canlısıdır.
Arı çiçeğe nasıl uçarsa, biz de tüm dostlarımız için burcu burcu mandalina, limon, portakal çiçeği kokulu sevgi, saygı, dostluk rüzgarı esen Alanya'ya gelip yerleştik.
Eşim çok sigara içtiğinden dolayı hastalanmıştı.
Birçok tedavi fayda etmedi ve onu 1974'te 'Anneler Günü'nde yitirdik.
Eşim Ahmet Akmanlar'a gönderdiği fıstık çamının, Suphi Bey'in de gönderdiği kocaman çamların gölgesinde erken yaşta yattılar.
İki ormancı meslektaşın verdikleri ağaçların gölgesinde yaşaması tesadüf değil, ağaçların vefa borcu olsa gerek.
Bu yazıyı yazarken çok eskilere gittim.
Acı küçülmüyor, bilakis kök salıyor.
Bir nebze de olsa biraz acınızı dindirebildiysem ne mutlu bana.
Tekrar hepinize baş sağlığı diliyorum.
Tüm ölenlerin ruhu şad olsun.
Yorum yazarak Yeni Alanya Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeni Alanya Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeni Alanya Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeni Alanya Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeni Alanya Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeni Alanya Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeni Alanya Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeni Alanya Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.