İstanbul’dan Alanya’ya uzanan yolculuk

ÇOK

sevgili okurlarım,Her ne kadar kendimi anlatmayı çok sevmesem de ilk yazımın vermiş olduğu heyecanla birlikte kendimi sizlere biraz tanıtmak istiyorum. Beslenme bilimlerinde doktora yapmış biri olarak bundan sonraki yazılarımı da ağırlıklı olarak dengeli beslenme, mutfakta yağ kullanımı, çocuk mutfağı ve sağlık konuları gibi daha birçok konuda sizlere yazmayı planlıyorum. Ha bir de yarı vejetaryen biri olarak vejetaryen beslenmeye değinmeden tabii ki olmaz. Bu yazıyı sizlerle tanışma fırsatı olarak değerlendirip kalemimi, klavyemi, sazımı alıyorum elime.Çok okuyarak başladım bu hayata hatırlıyorum. Hatırlıyorum, çocukken babamın ne kadar çok okulundan dergi ve kitap getirdiğini bana. ‘Uçan kaz Nils’in tüm serisini almıştı, yaratıcılığım gelişsin diye; ama öyle resme, bedene hele ki müziğe hiç ilgim olmamıştı. Çizgi Roman Tom Mix’le başladı aslında okuma sevdam, o kadar çok okumuşum ki 0,25 olan gözlerimdeki miyop derecem 1,5, sonra 3 ve sonra 6 numaraya kadar çıktı. Tabii bu arada çoktan ağır klasiklerden Dostoyevski’nin 900 sayfalık kitaplarıyla tanışmıştım bile. Uzunca bir süre romanlardaki hep başkahramandım, işte.Annem, babam öğretmenlik yapmaktaydı Antalya’da ve ablam Edebiyat Fakültesi’nde okuyordu o sıralar. Kanepelerimizin altı silme kitap doluydu. Cogito’dan tutun da Reşat Nuri Güntekin‘e kadar. Hatırlıyorum, ablam Nietzscheci (Nietzsche sever) idi, babam ise klasik romancı (klasik roman okuyucusu). Kardeşimle biz de (o zamanlar çok meşhurdu kuponlarla ansiklopedi almak) ansiklopedi okurduk, yarışma yapardık aramızda. Kavgalarımız bundandı ekseri, bildin bilemedin kavgaları… Annem de matematik bulmacaları filan çözerdi bu arada. Böyle sıkıcı bir aile gibi dursak da aslında uzun yolculuklarımız meşhurdu, bizim. Çok gezerdik, alabildiğince uzaklara gitmeyi severdik, hatta babamın arabasına bindiğimizde geri dönmeyeceğiz falan sanırdım. 1 saat piknik için 2 saat yol giderdik ve hep çaydanlığı unuturduk o da ayrı. Piknik yapmayı severdik işte ve sabahtan akşama kadar denize girip mutlu olmayı…Ben ilkokulu annemin yanında okudum, babam o zamanlar müdürdü. Zaten okulda da bu yüzden prensestim. Aile kontenjanından tek torpilli olduğum yer ilkokul sıralarıydı, işte. Sonrasında lise de süper liseye gittim, o aralar bayağı bir dalga konusu olmuştu lise, adından dolayı. Eskişehir’de lisans öğrenimimi tamamladıktan sonra Hacettepe’de Master öğrenimini tamamladım. Aslında hayatımın en güzel günleri Eskişehir’de geçtiği için orda karar vermiştim akademisyen olmaya.İşte, o zaman başladı zorlu yolculuğum; çünkü tam tersine hayatımın en zor zamanları da Hacettepe de geçti. Beytepe’nin yokuşundan mı, Ankara’nın karından mı bilinmez; ama daha Ankara Üniversitesi vardı sırada doktora için ve doktoraya başladığımda ise bir müddet hastalanacağımı, Nöroloji de yatacağımı kısacası neler yaşayacağımı bilmiyordum bile.Hacettepe’de Master yaparken eski adı Zonguldak Karaelmas şimdiki adı da Bülent Ecevit Üniversitesi olan üniversitede öğretim görevliliğini kazandım. Kitap okumaktan, gece gündüz derse girmekten başka hiçbir şey yapmadığım Zonguldak’ın kâğıt kokulu Çaycuma İlçesi’ndeydim artık, Çalıkuşu misali. Tabii genç, coşkulu, dinamik biri de olunca bölüm kurma işi ve program başkanlıkları da o zamanlardan sonra hep bana düştü. Her hafta sonu Hacettepe’de Master’i zamanında ya da zamanından önce bitirebilmek için Ankara’ya gidiyordum. Planladığım gibi olmadı hiçbir şey. İşte, o zamandan başladı, her şeyden 2 tane almak ve 2 ayrı şehirde hayat sürmek, her şeye anında adapte olabilmek.Sonrasında İstanbul ve İzmir’deki üniversitelerde çalışma fırsatım oldu hatta çok kısa bir zaman öncesine kadar da tüm hayatım İstanbul’daydı, taa ki bir gün LinkedIn iş ağı sitesinde Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Erol Sayın hocamızın mailini görene kadar.Bir zamanlar hayatımın, çocukluğumun, tüm yazlarımın geçtiği kale ve denizi hatırlayınca bu teklife çok ilginçtir ki hemen ‘evet’ dedim.Sonra mı? Sonrası evde bir bayram havası…Özetle, ‘Alanya’da Gastronomi bölümü açıyoruz’ diyordu, yani algıda seçicilikten midir nedir Alanya ve “Gastronomi’ye gelmek ister misiniz?” diyordu, kelimeleri seçip tamamlamıştım. Hatırladığım bir söz de “Bizim ailemize katılmak ister misiniz?” diyordu. Tanışınca mütevazı kişiliğinden oldukça etkilendiğim gurme olduğunu fazlasıyla tahmin ettiğim güler yüzlü, mütevazı hocamızı karşımda görünce bu kadar ‘çabuk’ karar vermeme rağmen yanılmamış olduğumu bir kez daha anladım.Bir mart ayıydı başladığımda, kapısından ilk girdiğimde üniversiteye. İşte, yine nefes aldığım yerde bir okuldayım diye düşündüm.“Biz kuracağız üniversiteyi” dedi, Erol Hoca ve ekledi “Sizler sayesinde. Gençlere güveniyoruz.”Bir mart ayıydı, soğuktu; ama sıcacık bir havası vardı üniversitenin, insanın içini ısıtan. İşte, böyle başladı İstanbul’dan Alanya’ya uzanan yolculuğum.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Esra Mankan - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Yeni Alanya Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeni Alanya Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeni Alanya Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeni Alanya Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Alanya Belediye Başkanlığı anketi - Alanya'nın nabzını tutuyoruz! Siz kime oy verirdiniz?
Tüm anketler

Çorum Haber