En kötü barış en iyi savaştan iyidir

DEĞERLİ

okurlar.

Ne dersek diyelim, sözde savaşı seven bir toplumuz.
Tarih boyunca savaştan savaşa sürüklenmiş, bir sürü felaket yaşamış ama sürekli fetihlerle, destanlarla, kahramanlıklarla ve kahramanlarla övünerek kendimizi ifade etmeye çalışmış ve sürekli bununla övünerek ömür tüketen bir toplumuz.
Bu motivasyon ve algı küçük yaşlarımızdan itibaren bize aşılanmış.
Hep tarihimizle, tarihi başarılarımızla ve kahramanlarımızla övünüp duruyoruz.
Bugünün en önemli siyasi aktörleri bile, tarihin derinliklerinde kalmış kahramanların ve büyük başarılara imza atmış devlet adamlarının arkasına sığınarak, onların adını öne çıkarıp, onların yaptıklarından söz edip, onlara benzemeye ve onları kullanarak, bugünün güçlü siyasetçileri olmaya çalışıyorlar.
Bugün, dünün değerlerine takılıp kalan bir toplumun, yarına bir değer bırakması mümkün mü?
Dolap beygiri gibi aynı güzergahlarda dolaşıp dururuz!
Bugüne odaklanarak yarınlarımıza dönük en küçük bir başarıya imza atmaktan giderek uzaklaşıyoruz.
Sürekli tarihiyle ve tarihi kahramanlarla ve başarılarla övünen toplumların patatese benzetilmesi boşuna değil!
Patatesin değerli kısmı toprağın altında, bir işe yaramayan ot kısmı da toprağın üstünde görünen bölümüdür.
Geçmişteki yenilgileri ise hafızamızdan silip atmış, genç kuşaklara bu felaketleri hatta ihanetleri aktarmaktan özellikle kaçınmışızdır.
İşte bu yüzden de, siyasetçilerimizin hamasi çıkışlarına ve yerli yersiz yiğitlenmelerine hayranlık duymakla ömür tüketiyoruz.
Özde ise savaşın ne felaket bir şey olduğunu çoğumuz bilse de, savaşa karşı çıkmaktan özellikle kaçınırız.
Tarihte, şu ya da bu biçimde toplumunu felakete sürükleyen bir sürü devlet adamı var.
Son yıllarda bizim siyasetçilerimiz de hamasete gereğinden fazla önem vermeye başladılar.
Hitler de hamasi çıkışlarla dünyaya meydan okuyarak Alman halkını önüne katıp savaştan savaşa sürükledi.
Sonra ne oldu?
Dünya kan gölüne döndü.
Alman halkı kahroldu.
Haçlı seferleri yüzyıllar öncesine dayanan, tarihin derinliklerinde kalmış bir sürecin ürünü.
Bugün, haçla–hilal çatışmasından söz etmek neyin nesi?
Daha geçen gün Vatikan Türkiye’yi savundu.
Birini ya da bir yeri suçlarken, belli bir genelleme içine girmek kadar yanlış bir şey olamaz.
Bu tür suçlamalarda genelleme yaparsanız, sadece birini değil, genelini karşınıza alıp, kendinize düşman edersiniz.
Birleşmiş Milletler'in 5 daimi üyesine yani ABD, Rusya, İngiltere, Çin ve Fransa’ya meydan okumanın ne alemi var?
Avrupa’yı belli bir genelleme içinde Türkiye düşmanı ilan etmenin mantığı var mı?
Çok daha komiği, tüm bu saçmalıklarla tatmin ve mutlu olan insanlarımız var.
Böyle bir saçmalığı onaylayanların bu ülkeyi ve bu ülke insanını sevdiğinden söz etmek mümkün mü?
Sevseler de, bu ülkeyi ve bu ülke insanını, bilmeyerek de olsa, böyle bir tehlikeli maceraya sürükleyenlerin peşine takılmaları affedilir bir şey midir?
Geleceğimizden ciddi ölçüde kaygı duyuyorum.
Bu ülkenin ve bu ülke insanının saçma sapan maceralara sürüklenecek ne hali var, ne de gücü.
Bizim düşman ve düşmanlıklar yaratarak hamasi çıkışlarla siyaset yapma yerine, dünyalı ve insan olmaya odaklanıp, yeni dostluklar kurmaya ihtiyacımız var.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Sami Çaycoşar - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Yeni Alanya Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeni Alanya Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeni Alanya Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeni Alanya Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Alanya Belediye Başkanlığı anketi - Alanya'nın nabzını tutuyoruz! Siz kime oy verirdiniz?
Tüm anketler

Çorum Haber